Ticaretinde Bir Kuralı Vardır
Ünal KAYNAR: Mustafa Şahin, Özal'ın sağ koluydu ve başkandı. Ama Mustafa şahin maldan anlayan bir adam değildi. Neden? Şimdi Mustafa Şahin'e biz ceviz yıktık 10 kiloluk kutularda 10 ton. Korkmazlarda bir kamyon bizden önce göndermişler cevizi . Atıyorum biz 330 liraya verdik, onlar 350 liraya vermişler kilosunu. Şimdi küçük kutu ambalaj malı daha güzel gösteriyor. Korkmazların mal aynı mal bizim malla. Mehmet'i çağırdı bak oğlum dedi. Ünal abinin malı hem bundan daha güzel hem de 20 lira daha ucuz. Ara dedi bunlar malını kaldırsınlar, ben bu malı almıyorum dedi. Ben müdahale ettim. Dedim ki, Mustafa abi haddim değil de bir şey söyleyebilir miyim? Mal geleli ne kadar oldu? Üç gün oldu beş gün oldu. Bu malın hiçbir bahanesi yok biliyor musun dedim. Biz rakibiz ayrı bir konu ama mallar aynı sanki bizim malımız gibi dedim. Öyle yaparsanız yanlış olur, ticaretin de bir kuralı vardır dedim. Tamam tamam o zaman dedi ve konuyu kapattı Korkmazların malını da aldı.
Bizim Cevizler Kıymetlendi
Sefa ÖZDEN: Şöyle de bir olay yaşadık. Bir kamyon dolusu ceviz Hatay'a gönderildi. İçinde bir ton da benim cevizim vardı. Benim ceviz sandık yaş olduğu için bozulmuş, geri gönderdiler. Sonrasında kuruttuk, akabinde de ceviz kıymetlendi. Bizden ceviz istediklerinde aynı tüccara alırsan sağlam cevizlerle birlikte göndermiş olduğun cevizi almak zorundasın deyince razı oldu. Aynı cevizi 200 lira fazlaya satmış olduk.
Cevizin çürüğü yağ sektöründe kullanılır
Ünal KAYNAR: Cevizin çürüğü yağ sektöründe kullanılır. Ceviz yağı çıkartılır ama asiti yüksek olur bunu sabun sektöründe falan kullanılır. Şu anda normal birinci sınıf cevizden bazı işletmelerimiz Niksar'da değil dışarıda ihracatçı yağı çıkartıyorlar çok yüksek fiyatlar da sıfır asit, bir asit veya bir buçuk asit yağı tekrar ihracata gönderiyorlar. Durum bundan ibaret.
Allah Bin Bereket Versin
Çürüğünü sattık para, tozunu süpürdük para. Yani bu olaya biraz da farklı bakmalıyız. Geçinmek için olmayan şeyleri değerlendirdik. Şimdi sen daha değişik düşündün, imkanların genişti. Ama benimki öyle değil. Yani olaya öyle bakmak lazım biraz da. Bu işin bana göre eve gelen ekmeğinin içinde bir damla katkısı varsa bence güzel bir şey. Sonra bir de dolaylı olaraktan çok insan etkilendi ve faydalandı, çok insan ekmek yedi. Evet, güzel bir şey bu. Allah bin bereket versin. Yine de memnunuz zamanında bırakmayı öğrendik, bıraktık. Evimize ocağımıza ekmeğimizi aldık. Onun yanında ek iş de yaptık ama ağırlıklı buydu. Niye? Geçim bunda vardı da ondan.
Yenge İzin Vermezse Telgraf Var
Sefa ÖZDEN- Bazılarımız işte seyahat edecek evden izin vermiyorlar. Karşı taraftan telgraf çektirirlerdi. Öyle giderlerdi. Bu iş böyleydi eskiden. Adam ceviz satmaya gidecek, evde yenge müsaade etmiyorsa ya da işte burada bir işi var gidemeyecek. Yengeden izin alamıyor, gidemiyor. Bunu nasıl edek, nasıl edek… Telgraf çektiriyorlardı karşı taraftan. O zaman tabi cep telefonu falan yok. İstanbul'dan telgraf çektiriyorlardı. Telgraf geliyordu uzun uzun böyle… Hanımına gösteriyordu. Bak hanım İstanbul'dan çağırdılar diye. Tabi mecburen izin çıkıyordu.
Naftalin Yokken Ceviz Yaprağı Vardı
Abdullah GÜVEN: Bir de şunu diyeyim, siz de kalsın bu laflar. Naftalin yok eskiden. Biz tuhafiyeciyiz ya. Kıştan çıkınca kumaşları kaldırıyoruz. Kaldırırken naftalin de yok ceviz yaprağı toplardık. Babamgil, şu eşeğe atla git, ceviz yaprağı topla getir derdi. Kumaşların o tamburları var ya, kumaş sararken her sardığımız araya ceviz yaprağı koyardık. Güve gelmesin diye. Ceviz yaprağını yaşken toplar koyardık, kumaş topunun içinde kururdu. Zaten evlerimizde de kadınlar yünlü kumaşlarının içine, sandıklarındaki elbiselerine ceviz yaprağı koyardı.
Cenüklüler Ceviz Dökmenin Uzmanıydılar
Sefa ÖZDEN: Ceviz sezonu sırıkçıların gelmesiyle başlardı. O zamanlar devasa ceviz ağaçları vardı. O ağaçlardaki cevizleri dökmek fermana mahsustu. Sırıkçılar genelde Cenük'lüydü. Onlar işin uzmanıydılar. Ceviz dökme zamanı Ordu, Fatsa, Ünye, Aybastı ve o yörelerden gelirler, hanlarda kalırlardı. Keşfi meydanı sırıkçıların mekanıydı. Sabah namazından sonra Keşfi meydanında beklerler, ceviz döktürecek olanlar birer ikişer sırıkçı alır giderlerdi.
Erkenden ceviz dökmeye başlayan sırıkçılar yemek ve namaz vakitlerinde mola verir, ceviz sahibinin getirdiği yemekleri yer, abdest alır, namazlarını kılarlardı. Zaten onların döveceği ağaç sayısı bellidir, ne yaparsan yap değişmezdi. Bizim bir bağımız vardı, otuz beş ağaç vardı. On on beş gün ceviz dökerdik.