Çalış Çalış Çalış
Emir Bey ise, babam çok başka bir insandı, gerçekten bambaşkaydı diyor. Ben şahsım adına söylüyorum, ben babamın yaptıklarının 10'da 2'sini zor yapıyorumdur. Çünkü inanılmaz biriydi, çok doğruydu, çok dürüsttü. Bir evlat için çok önemlidir bunlar, evlâtlarımıza da bunu vermeye çalışıyoruz. Ben babamı yalan söylerken hiç görmedim, birisini kandırırken hiç görmedim, eğri sözünü görmedim veya hani derler ya dışarıda gözü var mıydı babamı öyle de görmedim. Ha babam derdi ki çalış çalış çalış, başka hiçbir şey demezdi, çalış çalış, çalış. Yani elimiz boş geziyorsak hemen eline al süpürgeyi şurayı temizle derdi. Boş durmamızı hiçbir zaman istemezdi. Biz bu çalışma şevkini babamızdan aldık.
Çalışmaya başlama yaşına baktığımızda çok erken başlamışızdır. Gerçi fotoğrafta da var, mesela Sami beş yaşında atölyededir. Mutlaka atölyeye gideriz ya talaş taşırız, ya odun taşırırız, ya odun toplarız. Mesela yarım tonluk odun kasası vardı. Biz doldururduk, bizzat kendisi gelip kontrol ederdi, doğrumu değil mi diye. Eğer yanlışsa kazara, yani hani çocuğuz ya, çabuk dolduralım devirelim işimiz bitsin diye onu yaptığın an zaten bittin. Kapıma kimseyi getirmeyin, kimse şikayetçi olarak kapıma gelmesin derdi. Kazara biz çocukluktan çocuksun kavga ediyorsun biz en basit misket oynarız işte çocuğu üteriz, vay babana gideceğim söyleyeceğim dediğinde biz hemen, al al misketlerini al, babama gitme aman ne olur derdik. Çünkü babama gittiği zaman onun mutlaka dönüşü kötü olurdu.
Babam bize para kazanmanın yollarını çok iyi öğrettirdi. Mesela biz çocuktuk o zamanlar, gazozu o zaman biz bilmiyorduk. Odun toparladığımızda, istiflediğimizde, yüklediğimizde ödül olarak Oralet verirdi bize, oralet büyük bir mükâfattı çünkü oralet içiyoruz. Ama işte abimin de anlattığı gibi yemek konusunda hiç sıkıntımız yoktu. Benim bir ilkokul arkadaşım geldi bir gün, işte okul arkadaşları filan toplandık yıllar sonra yani. O arkadaşımın zihninde kalmış yani. Ya Emir dedi, sana bir şey soracağım dedi. Nedir dedim, sen o tarihlerde 75-76'larda yani salamı nerden buluyordun diye sordu. Yani babam çok sinirliydi, çok kuralcıydı ama yediğimiz önümüzde, yemediğimiz de arkamızdaydı.
Seyit Bey sözü alıyor babasının çok asabi ve sinirli bir adam olduğunu söylüyor. Babam çok asabi ve sinirli bir adamdı, ben çocukluğumda sevmezdim babamı yani. Çünkü hep böyle sinirli asabi yasadığı olaylardan dolayı yani. Biz çocukken anlamıyorduk, niye bize baba sevgisi aşılamıyordu. Alıp sevmezdi yani çok katı bir insandı ama bu katılığı bize çok şey öğretti. Şöyle öğretti, babamın gözüne girmek için çalışmak gerekti. Sabah erkenden kalkıyorduk, o gelmeden önce seveceği işleri yapıyorduk, işte odun taşıyorduk, dükkânı temizliyorduk. O zaman babam bize istediğimizi, arzuladığımızı veriyordu. Çizgi film izleyemiyorduk. İzlerken de hadi odun doldurmaya, odun boşaltmaya böyle giderdik, ya bir pazar günümüzde olmayacak mı derdik. O da hep derdi zaten evlenince olur pazarınız derdi. Şimdiki anne babalara baktığımızda çocuğuna her şeyi veren bir ebeveyn topluluğuyla karşı karşıyayız. Gel oğlum, git yavrum, güzelim, aslanım babam böyle şeyler söylemezdi yani mesafeli bir adamdı. Yani o mesafeli yönü bize bayağı şeyler öğretti, bir çok şeyler yapmamızı sağladı. Ancak bize nasihatlerde bulunur, eski atasözlerini devamlı söylerdi. “Ne ekersen onu biçersin”, “Ne oldum demeyeceksin, ne olacağım diyeceksin.” Bunları hep ağzımıza kazımıştır. Yani bu tür sözler müthiş, inanılmaz doğru şeyler.
Memur çocukları cumartesi pazar evlerinde otururlar, biz sürekli çalışırdık ve onları kıskanırdık diyor Salih Bey. Babaları tatilde kendileri tatilde, bizim ise oyun oynayacak zamanımız yoktu. Dinlenme zamanımız sadece hasta olduğumuz zamanlardı. Hasta olduğumuzda ateşimize bakılır, tamam bu hasta, yatabilir denirdi.
Biz Atatürkçüyüz
12 Eylül öncesi ve sonrasını biz sıkıntılı bir bölge olan Tuzluçayır'da yaşadık. O dönemde babamızın bize söylediği tek bir şey vardır. Sağdan veya soldan sizi çevirir ve sağcı mısınız solcu musunuz diye sorarlarsa, babamın dediği tek kelime Atatürkçü olduğunuzu söyleyindi. Bu hafızamızda kalmıştır yani kim ne derse solcu veya sağcı demeyin biz Atatürkçüyüz deyin, başka hiç bir şey söylemeyin derdi. Bizi böyle koruyordu. Otoriter yapısından dolayı her zaman akşamları hava kararmadan eve geliyorduk. Ailece hep beraber yemek yemeyi babamla gördük yani hep beraber yemek yiyorduk. Kesinlikle prensipleri vardı ve o prensiplerinden asla vazgeçmiyordu. Çok inatçıydı, biz etkileyemiyorduk sadece annem etkileyebiliyordu onu.
Sami Bey, babasının akraba ziyaretlerini hiç aksatmadığını söylüyor. Ne zaman Niksar'a gidecek olsak, Ankara'dan başlar Niksar'a kadar asker arkadaşı olsun, tanıdık olsun ziyaret ederdi. Biz onun yanında akraba ziyaretlerinin önemini anlardık. Bize hayatta her şeyi yaşayarak öğretti. Yalan yok bazı şeylere o zamanlar kızardık. O ise bize gelmeden geleceği söylerdi. Şimdi anlıyoruz doğru olduğunu. Kısacası Mustafa Tüzemen anlatılmaz, yaşanacak adamdı.