Ülkücü-milliyetçi hareket Türklük üzerine, Türk ülküsü üzerine kurulmuş bir harekettir. Türk Milliyetçileri her şeyden önce ülkenin bağımsızlığını, millet ve devletin birlik ve bütünlüğünü canından aziz bilir ve devamını düşünmek zorundadır.
Her ülkücü ve Türk milliyetçisi tarihi süreci iyi okumalı ve ona göre hareket etmek zorundadır. Bu gün Türk milliyetçileri bir sınavdan geçmektedir. Eğer bu sınavda başarılı olamazlarsa Türk milliyetçileri ve ülke çok şey kaybedecektir. Mecliste Türk milliyetçilerini temsil eden Milliyetçi Hareket Partisi lideri ve yöneticileri tabanın sesine kulak vermeli ve ülke geçeklerine kulak tıkamamalıdırlar. Yoksa son pişmanlık fayda vermeyecektir.
Halistin Kukul Hocam'ın bana gönderdiği “Türk Milliyetçiliği hakkında Sosyo-Kültürel Bir Tahlil” başlıklı yazısını yorum yapmadan siz değerli okuyucularıma sunuyorum. Her ülkücü ve Türk Milliyetçisinin okumasını istiyorum.
1970–1973 yılları arasında Diyarbakır Eğitim Enstitüsünde okuduğumda hocalığımı yapan ve 19 Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim üyeliğinden emekli olan Halistin Kukul hocamın; birçok şiir, hikaye ve denemeleri dergi ve gazetelerde yayınlandı. Tokat TOŞAYAD-Kümbet dergisinde de yazıları yayınlanmıştır. Eserleri birçok resmi ve özel kuruluş tarafından ödüllendirilmiştir.500 civarında deneme ve makaleleri bulunan M.Halistin Kukul hakkında 4 lisans tezi mevcuttur. Kuvvetli kalemi ile Türk Milliyetçilerinin kalbinde taht kuran bir Türk Milliyetçisidir. İnternette yazılarını takip ediyorum. Makalelerini içerik olarak beğendiğim için çoğu zaman alıntılar yapmışımdır ve bunu da kendisine bildirmişimdir. Necip Fazıl ile ilgili en son yayınladığı kitabını okudum. Herkesin okumasını da tavsiye ederim.
Türk Milliyetçiliği hakkında Sosyo-Kültürel Bir Tahlil
“Milliyetçilik; yakından uzağa, sevginin temellendirdiği bir sosyal ve kültürel rabıtadan başka bir şey değildir. Bizim, Türk milleti olarak anladığımız milliyetçiliğin, Batı'nın veya başkalarının anladığı nasyonalizm'den çok farklı ve muhtevâlarının, belki de tıpatıp zıt malzemelerle dolu olduğunu söylemem gerekir.
Sevgi; mücerret bir mefhûm olarak güzeldir. Fakat; sevgi, sâdece bir 'iyi niyet'ten başka bir şey de değildir. Yâni; sevgi, bir 'başlangıç'tır. Peki, sevgi'nin nihâî hedefi nedir öyleyse?
Cevabı: Fiil'dir, amel'dir, aksiyon'dur/ hareket'tir. Bunlar da, 'çalışmak' ile olur. Çalışmak; istişâreyi gerektirir. İstişârenin bulunmadığı yerde, mutlaka 'kaos' bulunur.
Zaman içersinde; târihten gelen, dînî, lisânî, coğrafî ve her türlü örfî hayat tarzlarının birikimiyle meydana gelen millî kültür vasıflarının korunması ve geliştirilmesi, milliyetçiliğin zeminini teşkil eder.
Bütün sosyal ve kültürel tarzların, ana kaynaktan, yenilenerek ve süzülerek bu zamana intikal etmesi, bu zeminin genişliğini / hacmini târif eder.
Türk milliyetçiliğinin ilk temel bilgilerini, yazılı olarak Orhun Kitâbeleri'nde buluruz. Ondan nakledeceğimiz şu kısacık metin bile, nasıl bir istikamet üzerine yürümemiz gerektiğini ortaya koymaktadır:
“Ondan sonra küçük kardeşi kağan olmuş tabiî, oğulları kağan olmuş tabiî. Ondan sonra küçük kardeşi büyük kardeşi gibi kılınmamış olacak, oğlu babası gibi kılınmamış olacak. Bilgisiz kağan oturmuştur, kötü kağan oturmuştur. Buyruku da bilgisizmiş tabiî, kötü imiş tabiî. Beyleri, milleti ahenksiz olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için, aldatıcı olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, bey ve milleti karşılıklı çekiştirdiği için, Türk milleti il yaptığı ilini elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedi vermiş. Çin milletine beylik erkek evlâdı kul oldu, hanımlık kız evlâdı cariye oldu. Türk beyler Türk adını bıraktı. "
Bu; Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu'nun Bozkurtların Destanı'nda târif ettiği hâlden başka bir şey değildir:
“Geçmişi öğrenelim, gezip Anayurtları;
Görelim, hangi tasa öldürmüş Bozkurtları!
Çevirelim gözleri on dört asır önceye;
Sonra bugüne dönüp dalalım düşünceye...
Seni özünden vuran düşmanın kimmiş dünkü?
Göreceksin ki, yine aynı düşman, bugünkü!”
Her milletin, kendisini, en yüksek mertebeden ifade etme hakkı varsa, bu hak, Türk milletinden niçin esirgensin ki? Kaldı ki; bizim, her milletten daha farklı olarak, muazzam bir târihimiz, bu târihin içini dolduran hoşgörüye, adâlete ve hürmete dayanan şanlı ve muhteşem bir medeniyetimiz mevcuttur.
Bu medeniyet; edebiyâtıyla, mîmârîsiyle, estetiğiyle, şiiriyle, tezhîbiyle, hüsn-i hat san'atıyla, mûsıkîsiyle emsâlsiz örneklerle doludur.
Bütün bu hususlar, Türk milliyetçiliğini şekillendiren kıymetler manzûmesidir. Geniş coğrafyalarda sürdürülen hayatların meydana getirdiği muhteşem Türk lisânı, bugün en az üç yüz milyon insanın anlaşma vasıtasıdır.
Türk ahlâkı, Türk milliyetçiliğinin en mühim ayağıdır. Adâlet anlayışındaki samimîliği, dürüstlüğü, hoşgörüsü, nezâketi, nezâhatı, zarâfeti, merhameti...dâimâ örnek olmuştur.
Türk milliyetçiliğinin öncü isimlerinden Dündar Taşer, bir yazısında şöyle diyor: "Osmanlı, birçok ülkelerde asırlarca kalmış ise, hukuka bağlı ve âdil bir kuvvet olduğu için kaldı. Bugün hâlâ hasreti çekiliyorsa nizam ve intizam unsuru, adâlet ve hak teyidcisi olduğu içindir. Herhâlde, insanları idârede, devlet kurmada, adâlet ve hakkı teslimde, târihen kâbımıza varacak bir devlet ve millet henüz mevcut değildir. İstikbâl ise, böyle bir milleti reddecek kadar şaşkın ve zâlim olmayacaktır zannederim."