Öğrenci iken yaptıkları faaliyetlerden bahsediyor Yekta Güngör Özden:
Ben sınıf baş mümessiliydim. Yani lisenin müdür muavini gibi bir şeydim ben. Program defterleri bendeydi, devam listeleri bendeydi, tabii yatılı bölümün yemekhanesi, gezi işleri bendeydi. En önemlisi de 4. Milli Eğitim Şurası kararlarına uygun olarak liselerde açılmasına karar verilen öğrenci derneğini biz kurduk. Orada ben Kültür Kurulu başkanıydım. Biz Sivas Lisesi adının “4 Eylül Lisesi “ olarak değiştirilmesini teklif ettik. Okul Müdürlüğümüz, Bakanlığa Öğrenci Derneği olarak bizim “4 Eylül Lisesi” teklimizi iletti ve okulumuzun adı 4 Eylül Lisesi oldu. Dernek başkanı Zileli Mustafa Köknel'di. Ziraat Mühendisi idi, öldü o arkadaş. Çok iyi bir çocuktu. O dernek başkanı, ben de kültür kolu başkanı idim.
Bir de duvar gazetesi çıkarırdık. Kimlerle Mustafa İlhan Erdost, Ekrem Kangal, Orhan Gürdil ve ben. Sivas Lisesi'nin duvar gazetesini yayınlıyorduk. Mesela benim orada yayınlanan bir şiirim 1950'de “Yeni Her Hafta Dergisi”nde yayınlandı. Daha sonra biz Kore Savaşı için özel dergi çıkardık, özel sayı yaptık Sivas Lisesi'nde.
Sonra izcilik faaliyetleri vardı. Fotoğraflarım var, sınıfta var, öğretmenlerle var, trampet çalarken var, trampet takımındaydım. Ben oymakbaşı muavini idim. Beden Eğitimi hocasının yardımcısı bendim. Ben götürüyordum izcileri stadyuma bayramda. Hatta unutmam 1950'nin 19 Mayıs'ında stadyuma gelirken haydi yürüyün diyorum, duruyorlar, durun diyorum yürüyorlar. Bana şaka yapıyorlarmış. Ama stadyuma görkemli bir şekilde girdik. Tabii Sivas'ın en iyi okulu o zaman. Trampetleri çala çala girdik stadyuma. Millet ayağa kalktı. Güzel şeyler oluyordu.
Kütüphane dediniz de aklıma geldi. Rahmetli babam 11 Kasım gününün bütün gazetelerini toplamış, arşivlemiş. Onları bana verdi. Ben de onları Sivas Lisesi Kütüphanesi'ne armağan ettim. Duruyor mu durmuyor mu tabii bilmiyorum.
Ben Sivas'ta çıkan “Ülke Gazetesi”nde Niksar muhabiri idim. Hatta bir gün ben Niksar'da Hükümet Konağı'na çekilen bayrağın yırtık olduğunu yazdım. Kaymakam Süleyman Onur Bey'di. Beni çağırdı. Niye böyle yazdın dedi. Efendim ben gördüğüm şeyi yazacağım, düzeltilsin diye size yardımcı oluyorum dedim.
Sivas Lisesi'nin orta kısmı da vardı. Yani hem ortaokul, hem de lise idi. Kız erkek karışık öğrenim görüyorduk o zamanlar. Öğrenciler arasında öyle hemşerilik adına gruplaşmalar pek olmazdı. Okulun önünde bahçe vardı. Kız-erkek ilişkileri de çok resmiydi. Teneffüse çıkıldığında kızlar o tarafa erkekler bu tarafta olurdu.
Sivas Lisesi'nden başka Öğretmen Okulu vardı, Erkek Sanat vardı. Onlarla aramızda maçlar olurdu bizim. Evet, Sivas'ta mesela Milliyet Gazetesi'nin Ankara temsilcisi Orhan Tokatlı vardı, rahmetli oldu. Sivas Lisesi'nin takımında kaleciydi, çokta esaslı bir kaleciydi. Ona hatta İstanbul'dan Fener'den falan teklif geldiği söyleniyordu.”
Yük. Ziraat Müh. Ayhan ÜNGÖR, bir öğretmenlerinin anekdotunu anlatıyor:
“Biz lise son sınıfta iken çok titiz ve iyi bir Fizik-Kimya öğretmenimiz vardı. Yanlış hatırlamıyorsam Neriman Hanım'dı. Derse girdiğimizde bir önceki dersle ilgili sorular sorardı ve cevaplamamızı isterdi. Bizlerde parmak kaldırır soruları cevaplardık. Hocamızın dikkatini çekmiş, soruları cevaplayanlar hep aynı öğrencilermiş ama bir farkla bu cevap verenlerin hepsi Tokatlı öğrencilermiş. Kendisi anlatmıştı sonradan. Düşündüm diyor, o sınıfta Sivas, Yozgat, Kayseri, Samsun, Kastamonu ve Tokat olmak üzere birçok şehirden öğrenciler var fakat neden hep Tokatlılar. Sonra çözdüm. Bu çocuklar üzüm, dut, bunların pekmezleri, ceviz çok yiyorlar, tatlı şeyleri çok yiyorlar. Kararımı verdim, tatlı yemenin zekâlı olmakta rolü büyüktür. Buna inandım diyor.”
1969-1970 yılları arasında Sivas Lisesi'nde Tarih Öğretmenliği yapan Nafi BOYNUDELİK anlatıyor:
“Sivas Lisesi deyince aklıma binaların tam ortasında yer alan top sahası geliyor, öğrenci iken devamlı top oynardık. Sivas Lisesi'nde öğretmen olarak çalışırken, ne zaman dışarıdan bir konuk misafir gelse, müdür bey beni çağırır ve misafirimize Sivas'ı gezdirmemi isterdi. Yine bir gün müdür bey çağırdı, odasına gittim. Bir konuğumuz var Nafi Bey, gezdirirsen memnun olurum dedi ve misafiri tanıttı, Şevket Süreyya Aydemir. Tabii böyle büyük bir araştırmacı tarihçiyi gezdirmek benim için güzel bir anı anıdır.
Can Baba, evet altmışlı yıllarda tüm öğrencilerinin tanıdığı asıl adı Doğan Kutay olan Tarih Öğretmenimiz Can Baba'ya boykot yapmış ve dersine girmemiştik. Grup halinde Ethem Bey Parkına ve kaleye gitmiş gezmiş ve akşam'da hiçbir şey olmamış gibi eve gelmiştik. Ama sonunda bu boykottan dolayı idareden iyi bir ceza almıştık.”