Kış, doğayı bembeyaz bir örtüyle kuşattı. Kar taneleri gökyüzünden süzüle süzüle inerken, sessizlik her yere hükmediyordu. Ağaç dalları soğukla çatlamış, çatılardan buz sarkıyordu. İnsan ve doğa, bu zorlu mevsimde köklü bir mücadele içindeydi; soğuk, sınırlarını zorlarken, insan sıcağı korumanın ve yaşamın izini sürmenin peşindeydi. Karın altında sessizce bekleyen toprak, bahara kavuşma hayali kuruyordu. Ama şimdi, zemherinin ortasında, her şey durağan görünüyordu. Bu sessizlikte, mücadele eden yalnızca doğa değil, insandı; yüreğinde umut taşıyan ve o umudu soğuğa karşı ısıtan insandı.
Ahmet, ceviz avşakından yapılmış eski köy kapısını açtı. Arkasından Ayşe geliyordu,“badallara dikkat et! Çürümeye başlamış. Elleri titriyordu; üşümekten mi, yoksa yüreğindeki heyecandan mı bilmiyordu.
Ahmet’in gelişi bir kaçış mı, yoksa bir arayış mıydı? Görünen o ki bir şeyler arıyordu. Ayşe ise bu kış gününde, sadece ninesinin ilaçlarını getirmesinin bir bahane olduğu düşüncesindeydi. “Ne arıyorsun?” diye sordu.
Ahmet, “Kendimi, belki de değerli bir şeyler," yatını verdi. Annesinin ölmeden önce bahsettiği eşya kutusunu arıyordu.
Ayşe gülümsedi, "Senin değerli şeylere olan sevdan bir başka," dedi hafif alaycı bir tonla.
Ahmet, köpeği Gümüş’e döndü, "Gel oğlum," dedi; köpek usulca yanına sokuldu. “Sen burada bekle,” diye ekledi.
Ayşe, “Değerli olan senin yanındakidir. İnsandır belki köpeğin gümüştür ama altın değildir,” dedi.
"Ahmet," diye seslendi Ayşe, sesi ince bir ip gibi titriyordu, "İlaçları bırakalım, ninenle biraz sohbet edelim. Akşama ve fırtınaya kalmadan dönelim,” önerisinde bulundu.
Ahmet ferfecir arastaha bakarken içinden “Bunlar da hayli yıpranmış,” diye düşündü. Sonr Ayşe’ye döndü: "Tamam ilaçları bırakıp birkaç eşya aldıktan sonra döneriz,” dedi.
Ninenin odasına girdiklerinde, yaşlı kadın pencereye doğru bakıyordu. “Hoş geldin Ahmedim, ne eyi ettin, kar da yağıyor,” dedi usulca. “Ah, bu yağan kar... insanı sessizce için çeker.”
Nine, Ayşe’yi görünce “Ayşe kızım da gelmiş, hoş gelmiş. Yamacıma geçsenize, biraz
soluhlanın, sanki ateş almaya gelmiş gibi soruduyorsunuz,” dedi.
Nine, derin bir nefes alarak devam etti. “Hayat işte,” dedi, “Bazen rüzgâr gibi eser geçer, bazen de dondurucu bir soğuk gibi içimizi titretebilir. Zamanı geldiğinde her şey yerine oturur elbet.” Ayşe, ninesinin sözlerine kulak vererek, içindeki sıkıntıyı biraz olsun hafifletti. Fakat aklındaki düşünceler, gökyüzündeki kar bulutları gibi yoğun ve karamsardı.
Ayşe, pencerenin önünde otururken, dışarıdaki kar manzarasına dalmıştı. Düşünceleri, karın yağışını izleyen bir çocuk gibi masumdu, ama içindeki gerginlik, kar tanelerinin düşüşü kadar essizdi. “Bazen insan, kar gibi ağırlaşır. Düşüncelerimiz, içimizde biriken duvarlar gibi yükseliyor,” dedi.
Ahmet, Ayşe’nin yanına oturdu. “Nine, kar, berekettir,” dedi, “Ama aynı zamanda soğuktur, yalnız bırakır. İkisi bir arada; hayatın bir tezatı. Biz de böyleyiz, değil mi?”
Nine, “Ne güzel birbirinize çok yakışıyorsunuz,” dedi, “Gaşmer çocuk, sanki bir derdin var
gibi duruyon,” diye ekledi. Ahmet, gülümsemeye çalışarak, “Ayşe, bir derdimiz mi var?” diye yanıtladı.
Ayşe’nin gözleri doldu. “Ahmet, dert değil bizim ki,” dedi, sesi titreyerek, “Yine çocuk meselesi değil mi? Ama bazen her şey bizim elimizde olmuyor.”
“Biliyorum,” dedi Ahmet, ellerini Ayşe’nin ellerinin üzerine koyarak. “Ama belki de bu kar yağışı, bize bir şeyleri hatırlatmak içindir. Hayatın döngüsünü, yeniden başlamayı.”
Nine, derin bir iç çekerek, “Hayat, sevgili çocuklarım, bazen dondurucu bir soğuk gibidir. Ama unutmayın, kar eriyince, her şey yeniden uyanır. Siz de umudunuzu kaybetmeyin,” dedi.
Ayşe, pencerenin kenarına yaslanarak dışarıdaki kar tanelerinin düşüşünü izlemeye devam etti. İçinde çelişen duygular vardı; umut, özlem ve bir miktar korku... Ancak Ahmet’in yanında olması, içindeki bu karışıklığı hafifletiyordu.
Ahmet derin bir nefes aldı ve aniden, "Bir elmayı soyarsın," dedi. "Kabuğundan kurtulursun ama çekirdeğini atamazsın. Belki de o çekirdeği toprağa gömmek ve sabretmek gerekiyor."
Ayşe, gözleri buğulanarak cevap verdi, "Ahmet, böyle bir atasözü mü olur? Ama haklısın...Zaman, bazen sabır gerektiriyor."
Bu sırada ninenin ince sesi odanın içinde yankılandı. "Çocuk, her yürekte bir filizdir," dedi. Sonra yüksek bir ses tonuyla, "Ama filizlenmek için toprak ister. Sevgiyle sulayın yeter."
Ayşe, Ahmet’e baktı. O an, dışarıdaki fırtınanın sesiyle birlikte bir sessizlik oluştu. Ahmet, pencereden dışarıya göz atarak karla kaplı bahçeyi izledi. "Belki de ninem haklı," dedi. "Zaman soğuk olabilir ama umut da bir güneş gibi değil midir?"
Ayşe, pencerenin kenarındaki buz sarkıtlarına dokunarak, “Soğuk dışarıda. Ama içimizde bir sıcaklık var, değil mi?” dedi.
Ahmet gülümsedi. "Kar ne kadar yağarsa yağsın," dedi, "biz hep baharı bekleyeceğiz."
O gece kar dinmedi ama Ayşe ve Ahmet’in tartışmaları bir yolculuğa dönüştü. Çocuk isteğiyle başlayan konuşmaları, birbirlerine yeniden inançlarını keşfetmelerine vesile oldu. Ve karın altında, içlerinde bir umut filizlenmeye başladı.
Emeğine yüreğine sağlık olsun abim Kalemine sağlık muhteşemsin
Merhaba Sevgili Arkadaşım Ne güzel... mutlu kıldın beni.
Kaleminize sağlık insanın herşeye rağmen umutla bakması umudunu kaybetmemesi gerek Tohum filize durması için toprağa düşmesi gerek ama içindeki sevgiyle, umutla, merhametle, sorumluluklarının bilinciyle . Herşeyi içinde barındıran insan olmasıyla tabiki Kaleminizin mürekkebi bol olsun ???? sevgiyle sağlıcakla kalın ????
"umut" hep var olsun.
Arkadaşım, yine sade anlaşılır bir dille çok güzel bir öykü yazmış, kendisine teşekkür ediyorum.