Başçiftlikli Mehmet Yıldız, “Ara Ki Halıya Müşteri Bulasın” başlığı ile yazdığı 17. Yazısında şu cümlelere yer verdi;
“Asım’ın evinde dokuduğu halının deseni yedi dağın çiçeği.
Mürüvvet, Güllü ve Hamide’nin dokuduğu halının bitirilmesi yaklaşık altı ay sürdü.
Bu halı nerede satılır? Kime satılır hiçbir fikri yok Asım’ım. Kooperatifte dokunan halılar, adına dokudukları kuruma teslim ediliyor ama, kurum bu halıları kaç liradan veriyor bilmiyor.
‘Asım, "Acaba Başkan’ın bilgisi var mıdır, yine gidip ona sormalıyım" diye düşündü ve İhsan Şen’i ziyarete gitti belediyeye.
Başkan sıcak karşıladı onu, “Gel otur bakalım Asım! Sonunda başardın bir halı çıkarmayı. İnşallah kalitelidir.”
“Kalitesi iyi de Başkan, bu halıyı ne yapacağım, nerede satacağım bilmiyorum.”
“Halı hangi desen Asım!”
“Yedi dağın çiçeği Başkan!”
“Kaç metrekare?”
“Altı metrekare.”
“Halıda çarpıklık, kenarlarda hata yok değil mi?”
“Yok Başkan, halı kaliteli. Her kademede kontrol ettiğimi biliyorsun.”
İhsan, “Asım, halıları dokuyup Tokat ve Isparta Sümerbank’a teslim ettik ama o halıların sahipleri daha baştan belliydi. Hiç halı satmadık ki kime satıldığını bilmiyorum.”
İhsan Şen, Başçiftlik’te dokunan halılar bittiğinde öncekileri Tokat Halı Okuluna, sonrakileri de Isparta Sümerbank’a teslim ediyordu. Onlar kime satıyorlar, kaç paraya veriyorlar onun da bir bilgisi yoktu.
Aslında bu durumu Asım'da biliyordu.
Asım, “Mutlaka bir piyasası olmalı Başkan. Tüm halıları yüksek makamdaki memurlar almıyor ya?”
İhsan, “İp aldığımız Sivas cezaevi de dokuyor bu halılardan. Belki onlar bilir halı piyasasını.”
Asım, “Tamam İhsan Bey, ben halıyı alıp Sivas’a gidip sorarım yetkililere.”
İhsan, “Asım! Bir halı da ben kendime dokutmuştum, şu an elim sıkışık, halıyı satmam gerekiyor, beraber gidebiliriz Sivas’a.
Başkan İhsan Şen’in halıların nerde satıldığını bilmediğini söylediğinde yüzü düşen Asım’ın, Başkan’ın “Birlikte gidelim” demesi ile yüzünde bir gülümseme belirdi.
“Tamam” dedi Asım.
Çok sevinmişti Başkan’la birlikte yolculuk yapacağına.
İhsan, “Asım! Belli ki seninle birkaç gün yolculuk yapacağız. Bu yolculuk için benim bir şartım var. Kabul edersen beraber gideriz, yoksa ayrı ayrı gideriz” dedi hafif gülümseyerek.
Asım, “Şartın nedir bilmeden ne diyebilirim Başkan” dedi.
İhsan, “Ben yemeği lokantanın birinci sınıfında yerim, otelin birinci sınıfında yatarım, birinci sınıf otobüsle seyahat ederim, sen bu şartlara uyacaksan benimle gel. Yoksa şimdiden yolları ayıralım.”
Asım, İhsan Şen’in çok ciddi tarafı olduğu gibi şakacı bir yanının da olduğunu biliyordu.
O da kendi şartını söyledi gülerek. “Benim de bir şartım var İhsan Bey! Beraber seyahat ettiğimiz sürece o şeyi almayacaksın.”
İhsan Şen bir kahkaha atarak, “Tamam Hacı Ahmet’in oğlu. Şartını kabul ediyorum” dedi.
Asım’ın “o şey” dediği, Başkan İhsan Şen'in alkol almasıydı.
Belediye Başkanı ve Asım iki halı ile Sivas Cezaevine ulaştıklarında halı dokunan bölümün yetkilisini sordular ve buldular.
Yetkili, “Bizde dokunan halılar satılmaz. Kime halı dokunacağı baştan bellidir. Piyasaya çıkmaz bizim halılarımız. Bence siz Ankara’ya Numune Hastanesine götürün. Burada bizden halı alan bir doktor hemşeriniz Numuneye tayın oldu, onun aracılığı ile oradaki doktorlara satabilirsiniz” dedi.
Oradan ayrıldıklarında İhsan Şen, “Asım! Bildiğimiz bir şeyi öğrenmek için gelmiş olduk Sivas’a. Sakın bunu köye döndüğümüzde anlatma. Gülerler bize”
Asım, “Adam yol gösterdi Başkan! İnşallah Ankara’da müşteri çıkar da boşa gelmemiş oluruz.”
Başçiftlik’ten Tokat halı okuluna giden kızların dokuduğu halı tezgahlarında; doktor, hâkim gibi yetkililerin isimlerinin yazılı olduğunu zaten biliyorlardı.
Asım, Turhal dönüşü, Salih dayısını ve kızını ziyaret ettiğinde öğrenmişti bu durumu. Başçiftlik’e kurulan tezgâhlarda da aynen devam etmişti bu sistem.
Şansları ise Sivas'taki yetkilinin ismini verdiği doktoru İhsan tanıyordu.
Aynı günün akşamında otobüse binip sabah Ankara’ya ulaştılar.
İhsan, “Asım! Perişan olduk ama önce şu halıları hastaneye götürüp doktoru bulalım, sora dinleniriz” dedi.
Asım itiraz etmedi ve “Tamam İhsan Bey” dedi.
Ne de olsa köyden çıkmadan o ne derse kabul edeceği sözünü vermişti.
Belediye Başkanlığı döneminde sık sık Ankara’ya gelen ve daha önce de Ankara’da uzun süre Emniyet Müdürlüğü Basın Bürosu şefliği yapan İhsan, buraları avucunun içi gibi biliyor. Taksiye binip Numune hastanesinde indiler.
Doktoru sorup buldular. Doktor, “Sayın Başkanım hoş geldiniz” diye karşıladı İhsan Şen’i.
Doktorun kendisi alıcı değildi. “Diğer doktor arkadaşlarımın görmesi için halıları bırakın, akşama doğru gelin, müşteri çıkarsa satarsınız” dedi.
İki halıyı doktor odalarının bulunduğu geniş koridora serdiler.
Alıcı olan olmayan meraklı doktor, hemşire ve hastabakıcılar toplandı hastane holünde serdikleri halıların başına.
Aşağı yukarı metrekare fiyatını söylediler doktora.
“Öğleden sonra gelin, müşteri çıkarsa anlaşırsınız” dedi adam.
Halılar serildiğinde gösterilen ilgiden ikisi de çok mutlu.
Gönül rahatlığı ile ayrıldılar Numune Hastanesinden.
Taksiye bindiklerinde otele gideceğini zanneden Asım, “Otelde iyi bir uyku çekeceğim, yorgunluktan belim ağrıyor Başkan. Senin maşallahın var.”
“Ben de yoruldum ama otele gitmiyoruz Asım” dedi İhsan. “Benim yeğenim Fazlı, Orman Bakanlığında çalışıyor ve Ankara’da oturuyor. Eve gidiyoruz.”
Asım, “Ben otele gitsem İhsan Bey” dedi ise de “Hayır olmaz. Anca beraber gamca beraber demedik mi Asım” diye kestirip attı İhsan.
Asım, başardığı halı işinden mutlu, yol arkadaşından memnun. İhsan Beyin yolculuk boyunca onu taktir etmesi bir yana, çok sert bir karakter olarak bilinen İhsan Şen’in samimiyeti Asım’ı daha da mutlu ediyordu.
Ertesi gün hastaneye gittiklerinde hayal kırıklığına uğradı ikisi de.
Hastane koridorundaki halıları, giden gelen çiğnemiş, Başçiftlik deyimi ile halılar “haşat” olmuştu.
Müşteri çıkmadığını öğrendiklerinde halıları alıp hızla ayrıldılar Numune hastanesinden.”
Ahmet ÖZTÜRK - Niksar Danişmend (Özel Haber)