Niksarlı Gazeteci-Yazar Prof. Dr. L. Doğan Tılıç, BirGün Gazetesi’ndeki bugünkü yazısında Niksar kokan bir makale yayınladı.
Niksarlı Gazeteci-Yazar Prof. Dr. L. Doğan Tılıç, BirGün Gazetesi’ndeki bugünkü yazısında Niksar’da geçirdiği çocukluk anılarına yer verdiği, Niksar kokan bir makale yayınladı. “Gece Hocaları” başlığı ile kaleme aldığı makalede, Niksar’da geçirdiği anılara yer vererek hem okuyanları duygulandırdı hem de güldürdü.
Niksar’da çocukluğunun geçtiği mahalledeki abilere, yengelere, esnafa yer veren ve dönemin ekonomik ve sosyal yapısını da adeta resmeden Niksarlı Gazeteci-Yazar Prof. Dr. L. Doğan Tılıç, o dönemler için “Bir tek kavga gürültü hatırlamıyorum, çocukluğumun mahallesinden” diyerek anlattı.
Niksarlı Gazeteci-Yazar Prof. Dr. L. Doğan Tılıç, kaleme aldığı “Gece Hocaları” yazısının tamamında ise şu cümlelere yer verdi;
“Gözümün Niksar’ın yeşilliği ile kamaşması için doğduğum odanın penceresinden karşıya bakmak yetti. Hiç susmayan kuş sesleri aldı götürdü çocukluğuma...
Sürekli aynı şeyleri yazmaktan ben, okumaktan da belki siz sıkıldınız diye bugün pencereden seyrettiğim mahalleyi yazayım dedim.
Mahallenin erkeklerinden Kunduracı Ahmet Usta ve Rasim Ağa biz çocuklara biraz mesafeliydiler. Kimseye bir şey yaptığını görmedim ama Ahmet Usta sokak başında görününce kendimize çeki düzen verirdik. Titiz, sert biri olarak bilirdik.
Rasim Ağa, galiba daha büyük olduğu için, diğer erkeklere “Abi” ona “Ağa” denirdi. Dindardı. Çocukluktan çıkıp liseye gittiğimde bir yaz tatili solculuk Müslümanlığa ters bir şey değil diye, Lübnan haberlerinde sürekli dinlediğimiz “Sağcı Falanjist Hristiyanlarla, solcu Müslümanların çatışması” örnek vermiştim ona.
Sonra Kaya abi, Ömer abi, Muhsin abi, Mustafa Enişte vardı... Eşleri Saadet Yenge, Türkan Yenge, Dursun Yenge, Perihan Yenge.
Çocuklar mahallede asıl yengelerle iç içeydi. Evi süpürüp tencereyi ocağa koyan kadın kapısının önüne çıkardı. Biz zaten hep sokaktaydık. Hangi evin önünde acıkırsak, orada ekmek üstüne ne varsa sürülür, elimize verilirdi.
Kimse başka evde olmayabilecek bir şeyle çocuğunu sokağa salmazdı; Yiyemeyen olur, günah!
Evler arasında bir gelir uçurumu da yoktu aslında, toplumsal ilişkileri para belirlemiyordu, dayanışma vardı. Herkes herkese misafirliğe gider, hastası olan her eve her evden çorba giderdi.
Babam ilkokul öğretmeniydi. Mahallenin doktoru da eczacısı, iğnecisi, fotoğrafçısı da oydu. Hali vakti en iyileriyiz her halde mahallede telefon, ilk bizim eve geldi. Mahallenin öbür ucundaki komşu da bizim telefondan aranır, biz de gider çağırırdık. Televizyondan Saadet Yengelerin çektiğini bugün kimse çekmez! İlk onlar alınca televizyonu, bütün mahalle onlarda toplanmaya başladı, her akşam kapanana kadar!
Saadet Yenge evlendiğinde bir kilim bile olmayan eve gelmiş. Ev ev değil. Kaya Abi, Ormanda çalışıyor. Orman İşletmesi’ndeki memurların eşleri de sırayla birbirlerine ev gezmesine gidiyorlar. Saadet Yengenin evini görünce kocalarını “O ev yapılacak” diye sıkıştırmışlar. Ev dediğin de keresteyle yapılıyor zaten. Ormancı eşlerinin dayanışması yapmış evi.
Rasim Ağa’nın eşi Gülistan Yengenin turşusu meşhurdu. Babam, “Gülistan Abuuu, turşun var mı?” diye onların eve doğru bağırır, sonra elimize turşu tasını tutuşturupalmaya gönderirdi. Sohrana sohrana giderdik, baban istemiş ne diyeceksin!
Çok küçükken, anamın sütü olmadığından işyi beslenelim diye inek alınmıştı eve. Sarıkız! Epey sütünü içtik onun, sonra o gitti, Gülistan Yengenin ineklerinin sütünü içer olduk.
Babam yakası ve kolları yapay kür bir manto almış anneme. O da tek başına giyemeyip, Kaya Abiye yalvarmış, “Saadet’e de al da beraber giyelim” diye. Sonra aynı yalvarma Ömer ve Muhsin Abi’ye. Mahallenin Kürk Mantolu Madonnaları giyinip, ne kadar çocuk varsa onları alarak, Üngör Sineması’na giderdi.
Ayaklı reklam panosu Cahit, mahallemizin bıçkın, sinema tahtasını sırtına takar yeni filmlerin afişlerini sokak sokak dolaştırırdı.
Mahallenin sonradan uyum sağlaması zor bir dokusu vardır ama Vahap’lar mükemmel uyum sağladılar ve akşamları bahçede semaverle eski mahalle ruhunu hala yaşatıyorlar.
Bir tek kavga gürültü hatırlamıyorum çocukluğumun mahallesinden. Bazen “abi”lerin “yenge”leri dövmesini ve gelin-kaynana çekişmelerini saymazsanız!
“Gece Hocası” da gelinler! Gündüz oğullarını etki altına alabilen kaynanalar, gece yatakta gelinlerin öğrettikleriyle her şeyin ters yüz olmasından korkarlardı.
“O gece hocası yoh mu, gece hocası! Oğlanın gafasına neler sohuyosa zabaha gadar!”
Ahmet ÖZTÜRK - Niksar Danişmend (Özel Haber)