Kirpiklerde sallanan damlalar sıkıca kucaklaştığın düşlerin sancısı değil miydi? Gözlerinde sönmüş pırıltıların ölü mezarlığından farkı yoktu. Sessiz sandallar gibi kara bulutlara benzeyen kaç yüz oldu etrafımızda... Hain kurşunlardan sağ çıkan çıkana. Yerini yadırgamış çiçekten farksız değildi herkes. Miladı dolmuş cümlelerin içinde deniz derinliği yaşıyordu nefes alıp verişler. Kirli bir dünya da heba olan yüzlere çarpan gerçekler un ufak olup yalnızlık denilen kelimeyle savaşın içinde kör kurşuna hedef olmamak için cebelleşiyordu Ayşe'ler, Fatma'lar, Yusuf'lar, Osman'lar... Kader döngüsü insana sıkıntıya katlanmak için miydi? Kayıtsız kalmadığımız cümleler değersiz hayatın sürgün hâli gibi duruyor olmasına şaşkın bakışlarımız normal geliyordu. Arşivi karıştırılmış fotoğraf özlemlerin de kalmıştı nemli gözler. Dünya gözüyle ne çok istedik Roma'yı görmek, Paris'i, Mekke'yi... Sıcak bir yaz gününün yüzümüze savurduğu çöl tahammül sıcaklığını aşmıştı. Geriye yine sabır kalmıştı. Gelmişe, geçmişe... Günlük yaşamımız sadece saatin pandülüne benziyordu.