Yokuş aşağı şiddetle akan nehrin tam ortasındaydı. Üç kulaç yukarısında bir can simidi, otuz kulaç aşağıda başka bir can simidi vardı. O, en yakındaki can simidine yüzmek için canhıraş bir mücadeleye girişti. Yüzüyor, yüzüyor, yüzüyordu. Ancak can simidine bir türlü ulaşamıyordu. Ve bu mücadelede boğuldu…
Oysa akıntının tersine değil de akıntıya doğru kulaç atmaya kalksa beş, on kulaç sonra otuz metre aşağıdaki can simidine rahatlıkla ulaşacaktı.
Bu hikâye bizim aile ilişkilerimize uyarlanabilir. Birçok insan ergenlik ve erken gençlik döneminde aileyle çatışmaya girer. Çatışmada, gördüğünüz olumsuzluğa karşı olumsuzluk geliştirirsiniz ve savaşmaya başlarsınız. Bu savaştan bugüne kadar zarar almadan çıkmış hiç kimse olmadı. Hem genç zarar gördü hem aile. Bazen anne, babayla veya kardeşle düşmanlık noktasına gelenler oldu.
Kim bilir, belki siz de çözümsüz sorunlarla boğuşuyorsunuzdur.
Aslında siz üç metre yukarıdaki can simidine kulaç atıyorsunuzdur. Nefisinize ne kadar ağır gelse de gördüğünüz olumsuzluğa karşı “olumlu” tepki geliştirmeniz gerekiyordur.
Anlaşılmamaktan, sevgisizlikten şikâyet ediyorsanız o zaman siz sevgi gösterin. Sert ve ters üsluba maruz kalıyorsanız siz şefkat ve merhamet üslubu geliştirin. Kısa zamanda nelerin değiştiğini göreceksiniz.
Rahmetli babaannem çocukluğundan beri sürekli şiddete maruz kaldığı için iletişim ve üslup konusunda büyük sıkıntılar yaşıyor, yaşatıyordu. En çok annemle çatışır, geniş ailemizdeki herkesle kavga ederdi. Annemle çalıştığı için biz de annemin tarafında olurduk. Halam, amcalarım ve babam da her defasında babaannemi haksız görürdü. Babaannemle çatışmak, onu yenmeye uğraşmak ailenin bir geleneği idi.
Aradan 30 yıl geçti, kimse kimseye galip gelemedi.
Yaşı ilerlediği zamanlarda şunu düşünmeye başladım: Eğer benim babaannem bir görme engelli olsaydı ve yürürken bana çarpsaydı, bana çarptı diye ona kızabilir miydim? Mümkün değil.
Babaannem de aslında iletişim noktasında engelliydi. Yaşadığı olumsuzluklar, travmalar, erken yaşta yetim kalması, şiddet görmesi onu engelli bir birey haline getirmişti. Onun engeli ile savaşmak yerine engeli ile barışmak, bu engeli yönetmek ve iyileştirmek gerekiyordu. Babaanneme, o güne kadar yaptığının tam tersine sevgi göstermeye başladım. Babaannem önce şaşırdı. Bu sevgi onun hiç de alışık olmadığı bir durumdu. Zaman sonra sevgiye sevgiyle karşılık vermeye başladı. Aramızda barış oldu. Artık o da beni çok seviyordu. Belki ilk defa değer görüyor, yüzü gülüyor, mutlu oluyordu. Ondaki sevgi aile bireylerine de yansımaya başladı. Nur yüzlü, tombul yanaklı, sevimli bir ihtiyar olarak hayata gözlerini yumdu. Eğer onunla çatışmalarımız devam etseydi şimdi ömür boyu vicdan azabı çekecektik.
En içinden çıkılmaz çatışmaları halletmenin tek yolu var: sevgi.
Haydi, siz de çatışmaya girdiğiniz annenizle, babanızla, kardeşinizle barış yapın. Ona sarılın, onu öpün. Unutmayın ki aileden başka hiç kimsemiz yok aslında.
En zor anlarımızda onlar olacak yanımızda.
Vakit çok geç olmadan içimizdeki sevgiyi gösterelim onlara.
Bir gün cansız fotoğraflarına sarılmamak, fotoğraftan özür dilememek ve SEVMEK İÇİN BELKİ SON ANLAR.