Bugün Türk aile yapısını yakından ilgilendiren bir konuya değineceğim.
Yakın bir dostum; "Hocam yazılarını takip ediyorum ama hiç televizyon seyretmiyorsun galiba?" dedi.
Ben de cevaben haberleri, bazı tartışma programlarını tahammül edebildiğim ölçüde izlediğimi söyledim. "Hocam dizilere de bir bakıver, mesleğinle ilgili olanlar bile var." deyip biraz bilgi verdi.
Anlattıklarına inanamadım ama maalesef gerçek olduğunu gördüm.
Yazımın başında ifade ediyorum!
İzlediğim bazı diziler ve gündüz programları midemi bulandırdı. İnsanlığımdan utandım, olamaz dedim. İnanın yıkıldım!
Gördüklerimi burada anlatamam ama işin özü şu: Kimin eli kimin cebinde belli değil. Aile yapımıza, örf ve adetlerimize, etik değerlerimize, vazgeçilmezimiz namus anlayışımıza aykırılıklar var da var!
Tamam ticari bir durum fakat toplumun değer yargılarını ayaklar altına almak, aile yapısını alt üst eden eylem ve söylemlere yer vermek reva mı!
Hani diyoruz ya "toplumun temeli ailedir". O halde bu temeli sarsacak iş ve işlevlerden kaçınmak gerekmez mi?
"Kötü örnek örnek değildir" prensibi nerede kaldı?
Program sonunda reklamlarıyla destekleyen kurum ve kuruluşların isimleri yayınlanıyor. Bir sözüm de bunlara! Şaşıyorum anlı şanlı bazı isimler, neyi desteklediklerini bilmiyorlar mı acaba!
Okul dizileri de var! Aman Allah'ım, ya biz çağın gerisinde kalmışız ya bunlar bu ülkede yaşamıyorlar ayrı gezegendeler…
İnanın eğitime dair bir uygulamaya rastlamadım. Üzüldüm, dikkat edilirse hep öğretimden önce dillendirilir eğitim. Eğitim, eğitim deriz de eğitim nerede! Güzel örnekler, pozitif yaklaşımlar nerede! Şöyle neşeli, mutlu huzurlu seyredilen programlar nerede!
"Beğenmeyen seyretmez" denilebilir ama kusura bakmayın biz okuyan, fikreden değil; bakan, seyreden, dinleyen, biat eden bir anlayışa sahibiz.
Gelin biraz zülfü yâre dokunalım.
Toplumdaki olumsuzlukları engellemeye yönelik kanunlar vardır. Uygulamaları sevk ve idare eden siyasi otorite vardır. Bunlar demokrasinin gereği kabul! Gel gelelim herkes görevini layıkıyla yaparsa alkışlanır, aksatırsa ikaz edilir. Bu da gerçek demokrasinin gereği değil mi?
Biz nedense sloganlara pek meraklıyız. "Hamaset ve siyaset" bütün benliğimizi kaplamış.
Toplumda yankı bulan, pirim yapan sözcükleri dilimizden düşürmüyoruz. "Milli" diyoruz, "yerli" diyoruz, "maneviyat" diyoruz, "beka" diyoruz, "ahlak" diyoruz, "fazilet" diyoruz, "yüzde doksan dokuz Müslüman bir ülkeyiz" diyoruz -muhalif olanları da güzelce benzetiyoruz!!!- Diyoruz da işin özüne ne kadar varabiliyoruz?!
Kimseyi rencide etmek gibi bir amacım yok. Kesinlikle sansürden yana da değilim. Ama yanlışa "yanlış" demeyi de bir vatandaşlık görevi addediyorum. Toplumda "dilsiz şeytan olmamak" gerektiğine inanıyorum.
İşte dile getirdiğim bu yayınlarla ilgili bir kurumumuz var. RÜTÜK yani Radyo Televizyon Üst Kurulu. Tüm yayın ve yayın kuruluşlarının faaliyetlerini düzenleyen, denetleyen ve gerekirse bu faaliyetlere gerekli yaptırımlar uygulama görevi üslenen kurum.
Basından bazı haber kanallarına yaptırım uyguladığını duyuyor, okuyoruz! Acaba yukarıda dile getirdiğim yıkıcı, aileyi tahrip edici olarak gördüğüm hususlar benim hüsnü kuruntum mu, yanlış mı değerlendiriyorum! Yoksa gerçekten bir olumsuz durum var mı?
Yanlıştaysam afola, değilsem tedbir alına...