Ülkeler yer altı ve yer üstü kaynakları ile hayat bulur. Türkiye, üç tarafı denizlerle çevrili, yılda dört mevsimi yaşayabilen, kadim bir ülke. Son yıllarda, bu güzel yurdun, yeraltı zenginliklerine karşı, bir dış hücum söz konusu. Oksijeni ile ünlü Kaz Dağları'nda yapılan, siyanürle altın arama, vahameti gözler önüne serdi. İnsanlar da, tabiatı tümüyle yok eden 'siyanür' zehrini öğrenmiş oldu. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Olayların gizlenmesi mümkün değil. Medyanın bir kısmı görmezden gelse bile, sosyal medya, her evin baş köşesinde artık. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada olup bitenden anında bilgi sahibi olunuyor. Şimdi tahammül sınırınızı zorlamadan, birkaç istatistiki bilgi verecek ve kısa açıklamalarda bulunacağım. Maden arama işi, devlet tekelinden çıktıktan sonra, resmi verilere göre Türkiye'de 118 yabancı firmaya, 593 maden arama ruhsatı verilmiş.206 Yabancı şirket ihale almış. En son, 34 il ve 95 birimde maden arama için resmi onay çıkmış. Bunlardan 80,81,82,83. Sırada NİKSAR ve ERBAA var. Bu arada 15 kez maden yasası da değiştirilmiş. Yine son günlerde, KELKİT VADİSİ, Erbaa yaylalarında yapılacak arama için, Erbaa'nın duyarlı insanları platform kurarak seslerini duyurmayı başardılar. Bu girişim Türkiye'ye örnektir. Biz de kendilerini gönülden destekliyoruz. Bununla beraber yeşilliği ile anılan, kırk yıl Danişmendliler'e başkentlik yapmış NİKSAR'ın da üç bölgesinde, bir şirketin arama yapacağı bilgisine erişildi ve harekete geçildi. İnsanlar Fatsa, Kaz Dağları, Erzincan, Balıkesir vb. 14 yerdeki doğa katliamını ve tüm canlılara verdiği zararı, çıkan feryat ve figanı gördüler, duydular. Siyanür denen zehir, yer altındaki altın zerreciklerine nüfuz edip, onu sıvı hale getirerek, kendi bünyesine aktarıyor. Bu işlem havuzlarda gerçekleşiyor. Havuzdan açığa çıkan siyanürden Allah korusun kurtuluş yok. Yetkililer gerekli tedbiri alıyor elbet, ama unutulmasın ki Türkiye birinci derece deprem bölgesi zelzeleler, heyelanlar fırtınalar eksik olmuyor. Yarın insanların ve tüm canlıların hayat kaynağı yaylaların, dağların, ovaların; ölüm saçan canavara dönüşmeyeceğini kim garanti edebilir? Sırası geldiğinde "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın" sözünü dilimizden düşürmüyoruz. Her fırsatta Fatih kanunlarını ve vasiyetini bazı yerlerde hemen hatırlıyoruz da 'Ormanlarımdan bir dal kesenin başını keserim'; Ülkemden bir karış toprağı yabancılara satanların iki elim yakalarındadır' sözünü hiç hatırlamıyoruz, niye ki! Örneklere bakar mısınız? Kaz Dağları'nda, ağaçlara dokunulmayacak taahhüdüne karşı 300 binden fazla kesim yapılmış. Dikkat! 12,7 hektar için izin alınıp, 613 hektar alanda arama yapılmış. Türk fındığının yüz akı Fatsa'da 26 bin dönüm talan edilmiş. Şimdi bu örnekler göz önünde iken Erbaa; Sakarat, Boğalı; Niksar Tepeyatak, Eryaba, Bayraktepe, Dalkaya bölgesiyle yetineceklerine inanıyor musunuz? Güzelim Çamiçi Yaylası, Keltepe Yaylaları, Düden Yaylasından geçiver, Hasanpaşa, Karabaşyurdu, Eğricesu Yaylaları ve tüm yörelere el atılabileceği ihtimali yok mu sizce? Dikkat! İnisiyatif yabancı şirketlerde, Türk şirketlerini taşeron olarak kullanıyorlar. Emperyal devletler, çıkardıkları altını kapıp, yarın defolup gidecekler, bize ise kalacaklar, malumunuz artık. Bunlar içi boş bilgiler değil. VERUSA şirketi biri 25-12-2018 diğeri, 26-6-2020 tarihlerinde Kamu Aydınlatma Platformu/Özel Durum Açıklaması yapmış. KELKİT VADİSİ'nde 23 adet arama ruhsatı aldıklarını ve ERBAA kırsalında, miktar vererek altın cevheri tespit ettiklerini açıklıyor. Açıklamanın da Sermaye Piyasası Kanunu'nun yürürlükteki özel durum tebliğine uygun olarak yapıldığını bildiriyor.
ŞİMDİ GELELİM İŞİN ÖZETİNE:
1. Yazımın başlığında 'Doğaya katliam yapan katildir' dedim. Katil ve katillerin daha fazla katliam yapmalarını önlemek için, tüm demokratik ve hukuki yollara başvurarak, yani kırmadan, dökmeden, hiçbir kanunsuzluğa meydan vermeden, mücadele etmek bir insanlık görevidir.
2. Tahrip edilen veya edilecek olan sadece yaylalar, mümbit araziler, ormanlar değil, binlerce canlı hayvan, çiçek, böcek, doğmuş, doğacak nesiller etkilenecek. Hem 1986 ÇERNOBİL faciasını da lütfen unutmayalım.
3. Sevgili Dostlar! Şair diyor ki: 'Bu sevda başka sevda, yurt aşkı derler buna' Evet burada salt Erbaa, Niksar, Fatsa, İliç, Kirazlıyayla, Hatila vb. değil topyekün yurt sevgisi var. Hiçbir siyasi mülahaza, bu sevdanın önüne geçmemelidir. Partiler, politika, geçici ama memleket, tabiat, güzellik, insanlık bakidir. Olaylara bu gözle bakmak gerekir.
4. Çağrımız, tahribat nerede olursa olsun, yöredeki tüm partilere, milletvekillerine, sivil toplum kuruluşlarına, derneklere, mahalli idarelere, meslek kuruluşlarına, muhtarlıklara, basın ve yayın organlarına demokratik ve hukuk kuralları içinde, hak mücadelesine güç vermeleri çağrısıdır. Gelecek nesillere zehir saçan bir ülke değil, üstünde her canlının yaşadığı, insanların hayat bulduğu, mis gibi bir ülke bırakma çağrımızdır. Umarız ve isteriz ki, tüm etkili ve yetkili çevreler, bu güzel duygulara kayıtsız kalmasın ve güç versin.
SON SÖZ: Erbaalılar'ın: 'Erbaa'nın üstü altından kıymetlidir', Sloganını çok tuttuk, onu biraz daha genelleştirerek "TÜM YURDUMUZUN ÜSTÜ ALTINDAN DEĞERLİDİR" diyoruz.
Kaynak: Doğayı katleden katildir! - Faruk YÜCER