Öncelikle Alevi Açılımı adı altında bugüne kadar yapılan ve bundan sonrada yapılacak olan her türlü müsbet çalışmayı faydalı ve doğru yönde atılmış önemli adımlar olarak gördüğümü belirtmeliyim. Açılım vesilesiyle konuyla ilgili olarak, toplumun hem alevi ve hemde sünni kesiminin daha fazla bilinçleneceği aşikardır. Tarihin arka odalarında kalan, hakkında bilgi sahibi olunamayan bir şey, toplum tarafından doğru algılanamaz. Ne olursa olsun her şeyin aslını, esasını, natural ve orijinal olanını arayıp sormak vede istemek gerekir. Şimdi ALEVİ kelimesinin hangi manaya geldiğine bakalım. Bu kelime sözlükte, Aliye mensup anlamına gelmektedir. Ayrıca İslam kültür tarihinde Hz. Ali ( Kerremallahu vecheh) soyundan gelenler demek olup, Hz. Aliye bağlılık noktasında birleşen çeşitli dini ve siyasi gruplar için kullanılan bir terimdir. İslam siyasi tarihinde bu terim ilk defa, hilafetle ilgili anlaşmazlıklar sırasında kullanılmaya başlanmıştır. Hz. Peygamber (sav) in vefatını müteakip ortaya çıkan ve üçüncü halife Hz. Osman (r a) in şehit edilmesinden sonrada şiddetlenen hilafet münakaşalarında Hz. Ali (r a) tarafını tutanlara EL ALEVİYYE veya ŞİATU ALİ ( Aliye bağlı olanlar, Ali taraftarları ), bunların karşısındaki gruplarada ES SIDIKİYYE, EL ÖMERİYYE, EL OSMANİYYE yani (Ebu Bekr, Ömer ve Osman taraftarları ) denilmiştir. Ve yine Alevi Terimi, tasavvufta bazı tarikatların otak adı olarak ta kullanılmıştır. Tarikatlar, 11. Y. Yıldan itibaren teşkilatlanmaya başladıktan sonra bunlardan bazıları çeşitli maksatlarla silsilelerini Hz. Ali (r a ) e dayandırdıkları için Alevi Tarikatler diye tanınmışlardır. Kadiriyye ve Rifaiyye tarikatları bunlardandır. Bazılarıda sisilesini Hz. Ebu Bekr'e dayandırdıkları için BEKRİİ diye anılmışlardır. Bütün bunlardan sonra ALEVİ teriminin asıl anlamını kazandığı ve yaygın olarak kullanıldığı saha ise, Hz. Ali (r a) hakkında beslenen inançlara dairdir. Genellikle şiiler ve şia içinde yer alan bazı mezhepler ALEVİ nisbesini alırlar. Mesela Zeydiyye, İsna Aşeriyye gibi mutedil şiilerin yanında, Beyaniyye, İsmailiyye ve Batınıyye mensuplarıda ALEVİ diye bilinirler. Fakat çağımızda, inançları bakımından asıl Aleviler olarak tanınan iki itikadi mezhep vardır. Bunlardan biri, bugün genellikle Lübnan, Suriye ve Hatay yörelerinde varlığını sürdüren NUSAYRİLİK, diğeri ise 13. Y.yılda Anadoluda ki etnik ve sosyal dini kaynaşmaların bir sonucu olarak ortaya çıkan ve 16. Y. Yılda Safevilerin propogandasıyla gelişen Kızılbaşlıktır. Bu mezheblere bağlı olanlarda kendilerine Alevi nisbesini vermişlerdir. Bugün itibariyle bakıldığı zaman, Aleviliğin tarihçesini, ne olup olmadığını, geçirdiği evreleri, varsa içerisine sonradan sokuşturulmuş fikir ve düşüncelerin neler olduğu ile ilgili konuların araştırırılması, öncelikle kendisinini Alevi olarak tanımlayan kimselerin işidir. Kendilerini tanımlama sorumluluğu onlara ait olmalıdır. Bu kesimin en çok itiraz ettikleri konu, kendilerinin başkaları tarafından tanımlanmasıdır. Sünni müslümanların aleviliğe, tarihi çıkış noktası cihetiyle Hz. Ali (kv), Hz. Hasan, Hz. Hüseyin (selamullahi aleyhima) ve Ehl-i Beyt bağlamında bakarak, bugünkü alevi inanç sisteminin Kuran ve Sünnete uyup uymadığını sorgulaması bizler için çok isabetli ve doğru olabilir. Sünni müslümanlar olarak meseleye böyle bakarız. Ancak bu yaklaşımı alevilerin benimseyip benimsemeyeceğinin kararını ancak kendileri vermelidirler. Bu hususta bir dayatma içerisine girlmemelidir. Alevi inanç sistemi tamamen vicdanlara bırakılaraak, üç temel konuda yasal düzenlemeye gidildiği takdirde Alevi açılımının sağlıklı bir şekide çözüleceği muhakkaktır.
1-Cem Evlerinin Alevilerin ibadethanesi olarak kabul edilmesi,
2-Dedelik sisteminin oluşturulması
3-İster devlet eliyle, isterse Cem evleri bünyesinde Dedeler tarafından alevi eğitiminin verilebilmesi.
Türkiyede, gerçekçi ve samimi bir yaklaşımla, her meselenin kendi orijinalitesi ve safiyeti içerisinde ele alınması durumunda çözülemeyecek hiç bir problem yoktur. Alevi açılımı sağlıklı bir şekilde başarıyla sonuçlanırsa, bu kesim üzerinden ideolojik ve siyasi rant sağlayan kötü niyetli mahfillerin oyunları bozulacak, özellikle genç nesillere tesir edemeyeceklerdir.