Yerel hafıza ve Hasan Akar’ın kahramanlığı
Dil ve düşünce ustası Çetin Altan, “ Şöhret sahibi kahraman olmaz, yaptığın işin bedelini almıştır. İşini şöhret peşinde koşmaksızın yapan, adı bilinmeyenlerdir kahraman…” tanımlaması yapardı.
Bilimin kesin söz söyleyemediği her alanda spekülasyon kapıları açıktır. Toplumun yaşadıklarında da belge ve bilgiye dayanmadan bir nesilden diğerine aktarılan sözel kültür değerleri ve ögeleri de spekülasyona açıktır: Gerçek hikayeler, dilden dile dolaşırken efsaneleşir; sorgusuz inanç haline gelirse, kimi zaman toplumun gelişme dinamiklerini yavaşlatan etkiler de yapabilir.
Belge ve bilgiye dayalı gerçek tarihçilik, sağlıklı toplumsal hafızaları için önemlidir. Belge- bilgi odaklı olmayan bireysel anlatımlara dayalı “sözel tarih” çalışmalarının sayısı artar; aynı olay ya da olguyu yaşamış olanların tanıklıklarını çapraz sorgulama olanakları yaratılırsa, sağlıklı toplumsal hafıza oluşumuna ciddi değerler ekleyebilir.
Anadolu’da eksikli de olsa çok sayıda yerel değerleri, yerel yaşanmışlıkları yazıya aktaran çalışmalar giderek artıyor. Bu konuda, sessiz sedasız eserler veren, yaşadığı yörenin birçok değerini sorgulamak isteyenlere ip uçları veren, yer yer eriştikleri belgelerle tarihçilerin işini kolaylaştıran insanlarımız artıyor: Tokat yöresinde yerel yaşanmışlıkları yazıya aktaran kahramanlardan biri de Hasan Akar.
Hasan Akar’ı çalışmalarını epey zamandır biliyordum. Benim köylüm, akrabam olan Sakarya Savaşı Gazisi Nuri Sakarya’nın yaşamını kaleme aldığı çalışmasını okuyunca kutlamak için telefon ettim. Yaptığı çalışmaları gönderdi: “Niksar Üstüne” adlı çalışması 2017 yılında Niksar Belediyesi tarafından yayınlamış. Akar’ın çalışmasını bir çırpıda okudum. Bilmediğim bir dizi değere eriştim. Daha da önemlisi, yanlış ya da eksik bildiklerimi gözden geçirdim.
Düşündüm ki, Hasan Akar’ın ateşi sönmeyen merakı olmasıydı; türkülere konu olan, Ordu’nun Gölköy, Korgan, Akkuş ve Tokat’ın Niksar ilçelerinde sözel kültürün içinde bugün de yaşayan Hekimoğlu hakkında belgesel gerçekliklere erişemeyecektim.
Düşündüm ki, köyümüzün bağlı bulunduğu Gökçeli (Ladik) bucağının tarihi kayıtlardaki adının “Ladicak”ın sözlük anlamının “duvar dibi” anlamına geldiğini öğrenemeyecektim. Gerçekten de bizim köyden Gökçeli’ye inen Sakarat Dağı’nın etekleri tam bir duvar gibidir. Ayrıca Dilim Kaya’yı, Kuşkonmaz’ı , uyuz hastalığını önlemek orda çıkan kükürtlü suda koyun ve keçi sürülerinin yılda bir kez yıkanmasını zihnimin derinliklerinde kaybolan anılarını anımsama fırsatım olmayacaktı.
Düşündüm ki, Niksar’dan Sarıkamış’a gidip dönemeyen alayın mensupları içinde köyümüzden kimlerin olduğu merak menzilime girmeyecekti.
Eğer, yerel yaşanmışlıkların derinliklerinde olup bitenleri Niksar özelinde öğrenmek istiyorsak, kitapta bu yazının sınırlarını aşan uzun başlıklar listesinin ilginç anlatımlarına erişebiliriz.
Beni asıl ilgilendiren ve etkileyen Halis Cinlioğlu ve Hasan Akar gibi insanlarımızın yerel hafızalarda unutulmaya yüz tutan ya da eksik ve yanlış anlatılan olayları yazıyla belgelemeleri yerel yerel hafızaları netleştirmedeki katkılarıydı.
Bir de kendime dönük üzüntüyü itiraf etmeliyim : Eskişehir’de Gamgamlar’dan Gümcineli’lere, Zeytinoğlu’dan Kılıçoğlu ailesine, kentin gelişmesine katkı yapmış 15 kadar ailenin sözel tarihini yazma projem 30 yıldır zihnimde diri olduğu halde, bir türlü hayata geçiremedim. Bir Yumurtacı Hacı Murat’ı bütün yönleriyle, yakınları, tanıyanları, bilenleri ve onunla ilgili anlatılan öyküleri, erişilebilen belgeleriyle yazıya aktarabilsem “kent hafızasının” zenginliğine küçük de olsa katkım olurdu.
Hasan Akar’ı “yerel hafızanın netleşmesi” için katkılarından ötürü kutluyor; yeni çalışmalarla katkılarını daha da artırmasını diliyorum.