Bıçak Bileylerim
Salih Bey, evin yıkılışını ve atölyenin kapanışının babası üzerindeki etkilerini anlatıyor. Şimdi bizim oralarda kentleşme başlayınca imar geçti, apartmanlaşma başladı. Bizim çevremiz artık binalarla dolmuştu. Artık belediye atölyeleri yavaş yavaş kapattırmaya başladı. Babam o zamanlar ne yapacağım ne edeceğim diye düşünüyordu. Sonra müteahhitle anlaştık bizim ev yıkıldı ve apartman yapılmaya başlandı. Bu arada babam dedi ki, ben küçük bir dükkanda bileyleme yaparım yani bıçak bileylerim. Ne bileyim sağdan soldan bir şeyler yaparız diye böyle kendi kendine ufak bir dükkan açtı ve o dükkana geçti. Tabi bu babam için yıkım oldu. Bir insanın yıllarca çalıştığı, kazandığı, mutlu olduğu, huzur duyduğu, her gün sabahleyin erkenden gittiği, akşamleyin de büyük işler yapmanın, günü güzel doldurmanın sevinci ile evine giden bir insanın bunlardan mahrum kalması çok ağır geldi. Bunu ben hissettim ama yapacak bir şey yoktu. Ama bir şekilde oralarda yapacak bir şey kalmamıştı. Babamın da yanında çalışan insan olmadığından dolayı, yalnız çalıştığı için başkalarına siz de gelin bir yerde yeni bir iş yeri açalım, beraber çalışın deme imkanı da olmadı. Şimdi annemle babamın arasında yirmi yaş fark vardı. Biz de hep bir endişe vardı, babamız ölürse biz annemize nasıl bakacağız, nasıl kendimizi geçindireceğiz. Yani biz gelecek endişesi yaşıyorduk. Evet babam marangoz, belli bir düzen var ama sonuçta ne yapacağız biz yani. Yatırımımız yok, başka bir şeyimiz yok ki. Olan gözümüzün önünde dükkan, bir evimiz, bir de arabamız var, başka da bir şeyimiz yok. Babamın cebindeki para belli, yani kısacası gelecek endişesi yaşıyorduk. Allah'ıma çok şükür, bir şekilde benim önümü açtı. Sonra kardeşlerimi, çevremizi topladık. Yani benim elimde olan bir şey değil, kendiliğinden oluştu bunlar, bir sürü şey kendiliğinden oluştu.
Hasan Bey; "Salih Bey, Cenab-ı Allah, sizlerin dürüstlüğünüzü, namusluluğunuzu, çalışkanlığınızı bu şekilde ödüllendirdi" diyor. Salih Bey devam ediyor; Evet evet, buna ben de inanıyorum. Bir yerde topladı yani, benim hiç aklımda olmayan işlere girmek zorunda kaldık, değişik işler yapmaya başladık. Önüm böyle açılıyordu yani. Açıldıkça açılıyordu, çoğu şey kendiliğinden oluyordu.
Said'in Hanımı, Babamın Hem Kızı Hem De Gelini Oldu
Annem vefat edince babam yalnız kaldı. Said sağ olsun, özellikle Said'in hanımını söylemeden geçemem. Babama bizzat hem gelinlik yaptı hem de kızı gibiydi. Babamın her şeyi ile ilgilendi. Çünkü bizler hepimiz koşturuyorduk, işlerimiz çoktu. Aynı babam gibi, deli gibi iş peşinde koşturuyorduk. Sanki babam bizi de klonlamış gibi ben de hayata öyle başladım. Öyle oldu yani koşturuyorum, çalışıyorum, böyle durmuyorum. Eskiden biz şey derdik , bir memur çocuğu olsaydık derdik.
Annemin Ölümünden Sonra Çöktü Babam
Seyit Bey, annemin ölümü onu çok etkilemişti diyor, bunu bire bir yasadık. Annemle arası çok iyiydi, annemi çok seviyordu. Yani en son hanımıydı ama bayağı seviyordu yani bunu ben hissediyordum. Annemin ölümü zaten babamı çok üzdü ve asıl ondan sonra yıkıldı, çöktü babam.
Salih Bey babasının o günlerini anlatmaya devam ediyor. Babamın bundan sonraki hayatı hep durgun geçmeye başladı. Babamın sosyal bir yönü olmamıştı. Sosyal yönü var ama hep kısıtlı kalmış. Çok çalışan bir insanın bir anda boşa düşmesi acayip yıkım oldu. Mesela baba gel bizim ofise otur, çayını kahveni versinler, rahatına bak. Oturdu, ama hiç mutlu olamadı. Arkadaşlarını görmeye gidiyordu. Belli bir süre sonra babam düştü. Dedik ki ne yapacağız biz şimdi, hepimiz erkek çocuğuyuz. Kızı olanlara ben hep şanslı diyorum çünkü bir insanın kız çocuğu olması o kadar önemli ki.
Sami, Sen Babamla Arkadaş Ol
Şimdi bizde ne yaptık, bizim küçük biradere, Sami'ye dedik ki, kardeş bizimle çalışıyorsun ama sen artık bırak işi gücü, sen babamla arkadaş ol. O olsaydı burada o daha çok anlatırdı. En son günlerini o biliyor. Dedik ki ona sen babamı al gezdir, dolaştır, yedir, içir, sen onla yaşa. İşe mişe gelme dedik. Sağ olsun o da tamam abi dedi. Babamla o zaman geçirdi, onunla gezdi dolaştı. Son zamanlarında bizden birisi, bir evladı onunla ilgilendi, ortada kalmadı yani. Şimdi insanoğlu hatalar yapıyor bazen. Hata değil de aslında daha iyi bakılsın diye biz bundan önce şöyle düşünmüştük. Şimdi insanlar bazen yapıyor. Bizde babamıza daha iyi bakılsın diye dedik ki babamızı huzurevine versek, devletin değil de özel huzurevleri var biliyorsunuz. Babam arkadaş canlısıydı, gelsinler, sohbet etsinler, yesinler, içsiler. Bunun için buradaki tek düşündüğümüz şey, arkadaşları olsun, çevresi olsun, beraber gezsinler, bakımı iyi yapılsın dedik. İstediğimiz zaman alırız, evimize götürürüz, gezeriz. Sadece buydu düşüncemiz. Vallahi götürdük ama bırakamadık, gönlümüz razı olmadı, bırakamadık. İşte o zaman dedik ki şöyle yapalım, Sami sen işe gelme, babamızla beraber zaman geçir. Sami'nin dinlenmesi için de aksamları biz sırayla gidip kalıyorduk. Babam konuşmaya başladı artık bizimle o son dönemlerinde yani arkadaş olduk, babamla bazı şeyleri paylaşmaya başladık.
Sami Bey babasıyla geçirdiği o günleri şöyle anlatıyor; Babamla benim en çok haşır neşir olduğum günler hastalık zamanlarıydı. Babam annemi kaybettikten sonra çok üzüldü. Belli bir yaşa geldiği için yalnızlığı fazla kaldıramadı. Kentleşmeden dolayı çalıştığı marangozhane yıkılınca ve uğraşacak bir iş bulamayınca bir süre sonra alzheimer hastalığına yakalandı. Değişik tedaviler gördü. Bu süre zarfında yanında biri olması gerekiyordu, o da ben oldum. Babam geçmişi iyi hatırlıyordu ama yeni günü fazla hatırlamıyordu. Bazen ona baktığımda odunlarla güreşen, gece yarılarına kadar çalışan Mustafa Tüzemen' i hayat ne hale getiriyor diyor, üzülüyordum. Allah kimseye aile yokluğu göstermesin, yaşlılık zor, babam için daha zordu. O üzerine konduramıyordu.
Velhasıl gezmeyi çok severdi, imkanlarımız olduğu için Allah'a şükür ilgileniyorduk, kardeşlerimden Allah razı olsun. Biz Mustafa Tüzemen'i garip bırakmadık. Çünkü o bize helal lokma ile büyüttü, Allah herkese öyle baba nasip etsin. Bize çok şey öğretti. Elimizdekilerle mutlu olmayı öğretti, her şeyin kolay kazanılmadığını öğretti, adam gibi adamdı. Son günlerinde onu Niksar'a götürdüm, Mehmet abisinin mezarını ziyaret etti. Çok duygulandı, yüzünden belli oluyordu. Yeğenlerini ziyaret ettik. Niksar'dan ayrılırken Dönekse'de durduk, Niksar'a son bir kere baktı ve içini çekti. O anı unutamıyorum. Ankara'ya döndük, bir ay geçti geçmedi rahatsızlandı. Fazla yatmadı zaten Hakkın rahmetine kavuştu. Kasım 2005'te, 80 yaşında da rahmetli oldu. Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun. Mustafa Tüzemen çok badireler atlatmış, çok sıkıntılar çekmiş, hayat onu yıldıramamış. Güçlü adammış, beş erkek evlâdına sahip çıkmış, onları tertemiz yetiştirmiş, ne diyelim her babayiğidin harcı değil. Onun bir sözü vardı, hiç unutmam; "Ben soy adımın adamıyım" derdi.