Tüzemen Demir Doğrama Atölyesi
Salih Bey'e Elektron Medikal'in kuruluş hikayesini soruyor ve anlatmasını istiyoruz.
Ben kardeşlerin en büyükleriyim, çalışıyoruz koşturuyoruz. Ben şimdi dedim ki babamla annem arasında yirmi yaş fark var, ortaokulu bırakayım gideyim sanayide bir demircinin yanında çalışayım, sonra da Tüzemen Demir Doğrama Atölyesi adıyla bir iş yeri açar aileme öyle bakarım diye düşünüyorum. İçimde öyle bir şey, Allahın verdiği sahiplenme duygusu oluştu. Sonra ben sanayide çalışmaya başlayınca baktım ki işler zor, kolay değil. Sonra ben tekrar okumaya karar verdim. Baba dedim ben okuyacağım. Liseye devam ettim ve bitirdim. Harp okulunu kazandım ancak babamın, ayrıldığı eşine olan nafaka borcundan dolayı mahkumiyeti çıktı ve ben Harp okuluna giremedim.
Lise yıllarında üniversite sınavlarına hazırlanırken babam derdi ki; para konusunda çalışın kazanın, ne istiyorsanız onu yapın derdi. Ben size hazır para vermeyeyim de siz çalışın, paranızı kazanın derdi. Ben tornacılık öğrenmeye başladım. Tornada keser sapları, kuru yemiş tabakları yine ekmek tahtaları yapmaya ve bunları satmaya başladım. Kardeşlerim değil ama ben faal çalışıyorum, piyasa adamı olmaya başladım. Piyasa beni çağırıyor, içine çekiyor ve artık para kazanıyorum. Gidiyorum bir motor karpuz alıyorum satıyorum, kavun alıyorum Tuzluçayır'da evin orada satıyorum. Babam kızıyor bana, ne yapacaksın bu kadar kavunu, elinde kalacak diyor. Ama ben alıp satıyorum, arabanın arkasına doldurup geziyorum. Hani filmde bağırıyor ya; domatis, domatis diye. Ben de karpuz kavun diye bağırıyorum.
Zula Kantin
Neyse üniversiteyi, fizik bölümünü kazandıktan sonra Beytepe'de başladım ama alışmışım ya duramıyorum. Okulun kitap işleri benden soruluyor, fotokopi işleri benden soruluyor. Üniversiteye girince insan kendini farklı hissediyor. 2.sınıfta kendi kendime dedim ki ya senin baban marangoz, sen beş kardeş bir evde oturan insansın. Sen dedim kendi paranı kendin kazan, ne yap et paranı kazan. Baktım okulda bizim bölümümüz merkez binaya uzak. 100 tane simit 100 tane ayran götürdüm her sabah okula. Köşeye, koridorun köşesine koydum şöyle ve isim yazdım: "Zula Kantin". Ben derse giriyorum, arkadaşlar yiyor içiyor parayı kutuya atıyor. Ben gidiyordum dersten sonra bakıyordum kaç simit kaç ayran satılmış, o simit ve ayranla ben tekrar para kazanmaya yani okulda da para kazanmaya başladım.
Beş Tarak Yüz Liraya
Okuldan çıkıyorum Kumrular caddesinde saat altıdan sekize kadar park yeri gösteriyordum. Sağ yap, sol yap, dur hop. Mafya bana vermişti orayı, onlara belli bir para veriyordum, altıdan sekize kadar park yeri gösteriyordum. Ondan sonra Güven parkında mısır satıyordum, közleme mısır. Mısırı alan ısırıyor, çiğniyor ama olmamış, pişmemiş diyorlar. Benim teneke pişirmiyor. Hemen koştum İzmir caddesinde mısırcılara sordum. Benim mısırların dışı pişiyor, içi çiğ kalıyor, siz mangalı nasıl yapıyorsunuz diye sorunca dediler ki sen mangalda kömürün altına kum koydun mu. Kum olmazsa ısıyı aşağıya kum olursa ısıyı yukarıya verir.Tabii hemen mangalın altını önce kumla kapladıktan sonra üzerine kömürü koyarak başladık mısırları közlemeye. Mısır olayını böyle çözdük. Ondan sonra terminalde otobüslerde beş tarak yüz liraya satmaya başladım. "Beş tarak yüz liraya; şu annen için, şu baban için, şu deden için, şu nenen için, şu da beşikteki yavrun için beş tarak yüz liraya." Bizim hikaye çok uzun ya, neler yapmadım ki neler. Ondan sonra işte; "Et kes, ekmek kes, pırasa kes, lahana kes, kes Allahım kes, ne kesersen kes, masa üstünü kesme abla" diyerek işte pazarlarda bıçak satıyorum. İşte babam Niksar'dan, süpürgeci İbrahim abiden süpürge getiriyor, ben süpürge satıyorum.
Elektron Medikal Kuruluyor
Ondan sonran ben üniversiteyi bitirirken eşim Gülay'la tanıştım orada. Eşim dedi ki Ya Salih dedi, bu işportacılıkla bir yere gidemezsin, aklı başında bir işe gir dedi. Ben de Fizik mühendisliğini dokuz senede bitirdim. Niye, çünkü dışarıda geziyorum. Hocalarla aramız iyi, öğlende alış verişimiz var, benden simit alıyorlar. Onlar beni dersler konusunda sıkıştırdıkça diyordum ki; Hocam, askerliği kısa dönem yapmak için üniversite okuyorum, ben zaten fizik okumak istemiyorum sakın ha yanlış anlamayın, fizikle ilgili soru sorarlarsa yüzünüzü kara çıkartmayacağım. Ben şurayı bitireyim diyordum. Neyse ben 1987'de medikal işine bulaştım, medikal tamirine girdim part time olarak. Otomatik röntgen banyo cihazlarının tamirine başladım. Burada biraz çalıştıktan sonra işleri öğrendim; ihaleyi öğrendim, ürün satmayı öğrendim. Ve bir gün dedim ki kendi başıma medikal açacağım.
Elektron Medikal Tarafından Arabanız Yıkanmıştır
Sene 1990, Numunenin karşısında bir telefon, bir masa, 750 lira sermaye ile ben medikal dükkanımı açtım. O zaman ki para 1000 marktı, bugün 1000 dolar diyelim. Yani yaklaşık 2200 lira. Her gece gittim arabaları yıkadım, doktor arabalarını. Kimin arabasını yıkadım bilmiyorum. Akşamleyin park etmiş olan arabaları yıkıyorum. Acilden su dolduruyorum, gidiyorum yıkıyorum, kartımı koyuyorum. Kimseyi tanımıyorum, Elektron Medikal tarafından arabanız yıkanmıştır diye. Belki bir hasta yakınının arabasını, belki bir nöbetçi doktorun arabasını. On beş yirmi gün sonra elimde çanta ile kliniklere girdim. Ben Elektron Medikal'den geliyorum deyince, dur bir dakika geçen akşam benim araba yıkanmış dedi. Evet hocam ben yıkadım dedim. Niye yıkadın dedi. Hocam dedim, benim kalem yok, defter yok, promosyon bir şey yok. Bizim promosyonumuz araba yıkamak. Ben Hacettepe fizik bölümünü bitirdim, iş bulamadım, bu işe başladım, yardım rica ediyorum dedim. Dediler ne demek ya, sana yardımcı oluruz. Hani böyle bir ilişkiyle, diyalogla bana yardım etmeye başladı doktorlar. Salih şu var mı sende, bu var mı? Salih şunu getir, Salih bunu getir diyerek ben Numune'nin karşısında 18 saat çalışarak 4 saat uyuyarak başladım çalışmaya. Sonra baktım o zaman işi yavaş yavaş büyütüyorum. Ama nasıl çalışıyorum. İşte o zaman babamı düşünüyorum, iyi ki çalıştırmış bizi öyle, çalışmaktan yılmıyorum. Babamın bize kazandırdığı o çalışkanlık, çalışma şevki, dürüstlük ve doğruluğun mahsulünü toplamaya başladım.
Salih Bey, Bir Hasta Daha Getirdim
Gece hasta geliyordu bana saat ikide üçte. Bir ürün istiyordu. Normal fiyatı beş lira ama ben onu gece o saatte on liraya satabilirim ama aynı fiyata beş liraya satıyordum. Aynı ürünü ertesi gün sabah gidiyor başka medikalcılara soruyordu, bu ürün kaç lira diye, bakıyordu normal fiyat beş lira. İşte o zaman akşam diyor bu adam bizi kazıklamamış. Ertesi gün adam yukarı çıkıyor yanıma geliyordu. Diyordu ki; ya Salih bey, bir hasta daha getirdim yanımda yatıyor da. Niye biz diye sorduğumda sen bizi kazıklamamışsın, geçen gece üçte malzeme aldık, hastamız kötü durumdaydı, sen bize verdin onu. Hem de gecenin o saatinde normal fiyattan verdin, Allah razı olsun, sen bizi kazıklamadın diyordu. Abi niye kazıklayım, benim anama avradıma efendim aileme, çoluğuma çocuğuma küfür ettirmem ki, etse ne diyeceksin adama. Dese ki; lan şerefsiz, dün gece geldik senin dükkanına beni kazıklamışsın, bize 30 liraya satmışsın halbuki bu 5 liraymış dese ben burada yerin dibine girerim. Yani babamın orada bize verdikleri, bizi yetiştirirken bir şeyleri güzel vermiş, güzel işlemiş.
Onun sayesinde, onların sayesinde bizde esnaf olduk, doğru bir esnaf olduk. Nasıl doğru bir esnaf olduk, benim param pulum yoktu. Kişisel ilişkilerle, dürüstlükle, arkadaş canlılığıyla ben esnaflardan mal almaya başladım. Modern Çarşı vardı yandı ya oradan. İnsanlara diyordum ki; abi, ben satıyım, parasını getirim size diyordum. Tamam diyorlar, sana güvendik diyorlar ve veriyorlardı beş tane ürünü. Ben gidip satıyordum, üç tanesini sattım iki tanesi kaldı. Geri götürüyordum adamın dükkanına. Abi, iki tanesi kaldı üç tanesi sattım, al parasını ikisi de dursun yarın alırım bunu diyordum. Niye getirdin oğlum diyordu. Ben de ha parasını getirmişim ha malını getirmişim diyordum. Ertesi gün diyordu ki oğlum al bu on taneyi, parayı hemen getirme hepsini satıp öyle getir. Benim böyle böyle kredim arttı.