HEKİMOĞLU İBRAHİM ‘İN NİKSAR’DA YAŞAYAN TORUNU GÜLSER YILMAZ
Yiğit ölür şan kalır
At ölür meydan kalır
Kimi destanlar, hikayeler, romanlar yazdı, kimi türküler düzdü Hekimoğlu İbrahim için…O, yüzyılı aşkın süredir özellikle Karadeniz yöresinin yüreğinde bir destan kahramanı olarak yaşıyor…Çünkü Hekimoğlu İbrahim, o dönemlerde dağa çıkanlardan farklı, asil bir yiğitti, kahramanlığına haksızlığa karşı gelmeyi, fakiri, fukarayı kollamayı ve de bir türlü kavuşamadığı sevdasını katmıştı. İşte bu yüzden halkınca sevildi, sayıldı ve korundu.
Yirmi yıla yakın görev yaptığım -naçizane kültür- sanat çalışmalarının içinde bulunduğumu sandığım- Niksar’da Hekimoğlu’nun torununun yaşadığını yakın zaman kadar bilemeyişimin de benim için büyük bir eksiklik olduğunu üzülerek kabullenmem gerekiyor. 2017 yılında Niksar Belediyesi’nce yayınlanan “Niksar Üstüne “adlı eserimde “Şaki-i Hekimoğlu İbrahim ve Niksar “konulu makalemin yer almasına ,2022 yılında Ordu Aybastı’da “Orta Karadeniz Havzası Tarih ve Kültür Sempozyumu”nda “Hekimoğlu’nun Niksar İzlerine Dair Değerlendirmeler “başlıklı bildiri sunmamama rağmen Niksar’daki bu değerli varlıktan- torunu Gülser Yılmaz Hanımefendi’den- maalesef haberdar değildim.
Biz, türkülerde adı dillenen ve özellikle yöremizde bir halk kahramanı olarak bilinen Hekimoğlu İbrahim’in torunu Gülser Yılmaz Hanımefendi ile yapılan mülakatı, ailesinden aldığımız bazı bilgileri ve GOP Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi, Tokat Valiliği ve Ordu Valiliği’nin 11-13 Kasım 2022’de düzenlediği: “Orta Karadeniz Havzasında Tarih ve Kültür Sempozyumu ‘nda -Aybastı ilçesinde -sunduğum “Hekimoğlu’nun Niksar İzlerine Dair Değerlendirmeler” başlıklı bildiriyi ,temin ettiğimiz arşiv belgelerini, fotoğrafları ve diğer çalışmaları seri halde yayınlayacağız.
3 Haziran 2023 Cumartesi günü öğle sonu Niksar’dayız. Aldığımız randevu üzerine şehrin sevilen esnaflarından Yüksel Akkaya, Emekli Eğitimci Osman Abakay ve Araştırmacı -yazar Necati Güneş ile birlikte Niksar kalesini seyreden Maduru Mahallesi Karabodur Kümesi’nde Hekimoğlu İbrahim’in torunu Gülser Yılmaz Hanımefendi’nin evinin bahçesindeyiz. Yaşı doksana merdiven dayamış ama hâlâ dinç, Türkçeyi mükemmel konuşan, asil duruşlu, eli öpülesi bu kadın Anadolu misafirperverliği ile ağırlıyor bizi.
Biz soruyoruz o cevaplıyor yaşadıklarını, bildiklerini, duyduklarını. Düne olan hasretini duygularıyla bütünleştiriyor zaman zaman buğulansa da ara ara içi gülüyor gözlerinin. Kayda da alınan bu ziyaretimizden duyduğu memnuniyetini “İyi ki geldiniz, ne iyi ettiniz, size çok teşekkür ediyorum “cümleleriyle vurgulamayı da ihmal etmiyor.
Ünlü Hikayecimiz Refik Halit Karay’ın “Eskici Hikayesi “geliyor aklıma görüşme bitimine yakın. Hikâyede geçen eskicinin işi bittiğinde demirini topraktan çekmesi, çivi kutusunu kapatması, çiriş çanağını sarmalaması gibi işlemleri aheste aheste yapması ve bu sırada hikâyenin kahramanlarından vatanına hasret Hasan’ın diyar-ı Arap’ta içine düşen ayrılığın onulmaz koru…
İşte Necati Bey de kamerasını ve eklerini birer birer çantasına yerleştirirken Gülser Hanım da o anı yaşıyor sanki bizce. Yüreğinden gözlerine indirdiği ve yanağındaki asırlık çizgilerden süzülen iki damla gözyaşıyla hüzünleniyor.
Sonrasında birdenbire: “Gidiyor musunuz evlatlar, gidiyor musunuz? Yine geleceksiniz değil mi?” Diye içini titreyen sesiyle dışa vuruyor. Siz olsanız neylersiniz? Bizim de yüreğimiz burkuluyor ellerini öpüp vedalaşırken.” Evet sözümüz, söz olsun geleceğiz “diyerek gönlünü almaya çalışsak ta bu ayrılığın bitimindeki durumunu tahmin ediyoruz Gülser Annenin.
Ve ekibimiz bahar çiçekleriyle donanmış dar sokaklardan yokuş aşağı inerken onun vasiyeti yankılanıyor kulaklarımızda:
Hocalarım beni selalarda: “Ordulu Hekimoğlu’nun torunu Gülser Yılmaz vefat etti” diye okusunlar…
(Devam edecek)