ERBAA EREK MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ'NDE DÜZENLENEN “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET AKİF” SÖYLEŞİSİ ÜZERİNE KISA DEĞERLENDİRMELER.
Erbaa tarihin derinliklerinden bugüne ulaşan bir yerleşim bölgesi. Hattuş Krallığından Türkiye Cumhuriyetine kadar toplam 15 uygarlık, krallık, imparatorluk ve devlet bu topraklarda yaşamış.
Erbaa kelimesi Arapça olup dört anlamına gelmektedir. Resmi kayıtlarda 18.yüzyılın başından itibaren Erbaa adının kullanıldığı görülmektedir. Bir dönem de bu kelimenin “Nevahi-i Erbaa” şeklinde kullanıldığı görülür.(Dört nahiye)Erek, Karayaka, Sonusa (Uluköy) ve Taşabad (Taşova) Daha sonra nevahi-i kelimesi terkedilerek Erbaa ismi kullanılmaya başlanmıştır.
Bugün Tokat'ın en büyük ve gelişmiş ilçelerinden biri olan Erbaa 1872 yılından itibaren Amasya Sancağına bağlı bir kaza statüsünde değerlendirilmiş 1892 yılında Tokat Sancağına bağlanmıştır.
Halkımızın “93 Harbi “ olarak bildiği 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı, Kafkaslardan Rus, Balkanlardan Bulgar, Yunan baskıları neticesi göçlerle binlerce vatandaşımıza devlet Erbaa'da da kucak açmıştır.
Erbaa tarihin ve tabiatın acı olaylarını yaşamış bir ilçemizdir. Birinci Dünya Savaşı'nda başta Sarıkamış, Çanakkale , , Kafkas ve doğu cephelerinde binlerce evladını kaybetmiş, Milli Mücadele yıllarında özellikle çevrede türeyen Rum eşkıyalarının saldırılarına maruz kalmış, mal ve can kaybına uğramıştır.
1939,1942 ve 1943 yıllarında meydana gelen depremlerde ve deprem sırasında çıkan yangınlarda Erbaalı üç bin civarında insanını kaybetmiş, özellikle 1942 depreminde adeta haritadan silinmiştir.
…
Erbaa Erek Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nin tarihçesi 1979 -1980 Öğretim yılında açılan Kız Sanat Ortaokulu'na ve 1983-1984 öğretim yılında eğitim vermeye başlayan Kız Meslek Lisesi'ne kadar dayanıyor. Bu bina hasarlı olarak görüldüğünden 2021-2022 öğretim yılının ikinci yarısında eğitim iki farklı okulun bünyesinde devam ediyor. Halen 6 bölümü olan bu eğitim yuvasında altısı yönetici olmak üzere 50 öğretmenimiz ülkemize mesleki açıdan donanmış öğrenci yetiştirmeye çalışıyor.
Ve Aşkın Yılmaz Erbaa Erek Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi'nde Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni. Onun Niksar Kaya-İsmet Özden Ortaokulu'nda iken 1987 1988 Öğretim yılında Türkçe dersine, Niksar Endüstri Meslek Lisesi'nde de ( 1990-91,1991-92, 1992-93 Öğretim yıllarında ) üç yıl Türk Dili ve Edebiyatı derslerine girdim. Niksar'ın büyük köylerinden biri olan Arpaören 'den servislerle gidip geliyordu. Sessiz, sakin ve başarılı bir öğrencimdi. O da bizim gibi edebiyatı seçmiş, bu branşı tercihinde payım var mı bilemiyorum. 1994 yılında girdiği Erzurum Atatürk Üniversitesi, Ağrı Eğitim Fakültesi'nden 1998 yılında başarı ile mezun olup aynı yıl Erbaa'da göreve başlamış.
Etkinliğin diğer mimarlarından Hulusi Durupınar Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni ve okulun altı müdür yardımcısından biri. Necati Güneş Hocamın daha önce bahsettiği ve gıyabında tanıdığım bir branşdaşımız. Bu program vesilesiyle onu daha yakından, yüz yüze tanıma fırsatı buluyorum ve çok mutlu oluyorum. Çünkü o da bizim gibi memleketinin yorulmayan bir kültür neferi. Karadeniz bölgesinin Türkleştirilmesinde ve İslamlaştırılmasında büyük rolü olan Ahî Nahcivan konusunda uzun süredir yaptığı ilmi çalışmasını tamamlamış, Erbaa Belediyesi'nce yayınlanacak eserini bekliyor.
Bütün dünya ile birlikte ülkemizi de kasıp kavuran korona virüs salgını öncesi okul yönetimince 2020
Mart ayında şahsımın ve Araştırmacı Yazar Necati Güneş Hocamın katılacağı “Çanakkale Zaferi ve İstiklal Marşı” ile ilgili bir söyleşi düşünülmüştü. Ancak salgın hastalık dolayısıyla bu söyleşi ancak 18 Mart 2022 Cuma günü saat 10.30'da Erbaa Erek Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Konferans Salonunda gerçekleştirebildi.
Bizim öğrencilerimize daha farklı bir şekilde bilgiler sunmamız gerekiyordu. Nitekim Necati Güneş hocam konuşmasının önemli bir bölümünü -okulun kız öğrencilere eğitim veren bir eğitim yuvası olduğu için – Çanakkale ve Türk kadınına ayırmıştı. İşte o kayda değer konuşmasından bir bölüm:
“Türk kadını Çanakkale Savaşında, cephe gerisinde çeşitli faaliyetleri ile savaşa destek verirken, bizzat cepheye giderek savaşta yer alan kadınlarımız da vardı. Örneğin TBMM tarafından 'Onbaşı' unvanı verilen Nezahat Onbaşı, Çanakkale'de savaşıp sonra Anadolu'yu cephe cephe dolaşan Hatice Hanım, Kosova'dan gelerek savaşa katılan Zeynep Mido Çavuş ilk aklımıza gelen isimler oluyor.
İngiliz ve Yeni Zelandalı askerlerin mektup ve günlüklerinde, Çanakkale'de İtilaf kuvvetlerine asıl korkuyu salan kadınlarımızdan yani "Türk Kadın Keskin Nişancıları”ndan bahsediliyor.
Avustralyalı piyade er J.D. Davies, savaş sırasında annesine yazdığı mektupta keskin nişancı Türk kadınlarıyla ilgili şunları anlatıyor: "Benim de vurulduğum 18 Mayıs 1915 günü keskin nişancı bir Türk kızı pusuda çarpışıyordu. Gizlendiği yerden gün boyunca ateş etti ve çok sayıda adamımızı vurdu. Ancak gün batmadan bir Avustralyalı tarafından vurulmasına gene de üzüldüm. Güzel yapılı, tahminen 19-20 yaşlarında genç bir kızdı. Genç kızın bedeninde tam 52 kurşun yarası vardı."
Hastane gemisiyle İngiltere'ye götürülen bir İngiliz asker ise yanındaki bir gazeteciye şunları anlatıyordu: "O, bir Türk kadın savaşçısıydı. Durmaksızın saklandığı evden ateş ediyor, teslim olmayı reddediyordu. Sonunda ele geçirdiğimizde yanında annesi ve çocuğu da vardı. Yakalanana kadar bir pencereden özellikle de subaylarımızı hedef alarak ateş etmişti. Sanırım öldürdüğü bazı kurbanlarını süngülemişti de. Üzerinde 16 askerimizin künyesini bulduk…"
Bir İngiliz askerinin ailesine yazdığı ve The Egyptian gazetesinde yer alan mektupta, Türk kadın savaşçılardan şöyle bahsedilmektedir: “15 Ağustos 1915 Pazar günü savaşa katıldık ve büyük bir tepeyi ele geçirme görevi aldık. Bu arada çok can kaybı verdik. Şarapnel parçaları, makineli tüfek mermileri yanı sıra, pusuda ateş eden keskin nişancı Türk kadın savaşçıların ateşi altında, adeta cehennemde ilerlemek gibi bir şeydi bizimkisi. Burada çarpışanların çoğu kadın ve kız. Kendilerini yeşile boyayıp, ağaç ve bodur bitkilerle uyum sağlamışlar.”
Çanakkale Savaşı'nın gizli kahramanıdır Türk kadını… Hem cephede hem de cephe gerisinde ülkesine, vatanına, milletine hizmet etmiştir.”